İlhan Maraşlı’nın annemi fotoğrafladığı ‘Kadın Başarır’ Sergisi için yazdığım katalog metni…
Hikâyemin Baş Kahramanı
Herkesin çocukluğundan itibaren bir masal kahramanı vardır, onun gibi olmak ister, onu örnek alır, onun gibi olmak adına doğduğu andan itibaren kahramanının attığı her adımı ezberler ve onu tanımak, onunla bir kez olsun göz göze gelmek, ona dokunabilmek için her şeyi yapar. Bazen çaresizliğe düşer, gerçekten böyle biri var mı diye düşünür? Bazen gerçek hayatla hayal dünyasını karıştırır ve hiçbir zaman ona ulaşamayacağı konusunda karamsarlığa kapılır. Ben hikâyemin başkahramanını dünyaya gözlerimi açtığım ilk anda tanıdım. Eğer böyle bir kahraman yanı başınızda ise; hayat bambaşka olur. İşte o yanı başımdaki kahraman, kahramanım; annem: Nesrin Olgun Arslan.
Ve annemin ansiklopedilere konu olan hikâyesi ise; ben doğmadan yıllar önce başlamıştı.
Büyük cümleleri büyük insanlar kurar…
Sigara içerken o zamanın Gençlik ve Spor İl Müdürü Tuncay Şenyüz’e yakalanmış annem. Tuncay Hoca ona; “Sen artık yüzmeyi bırak, sigaraya da başlamışsın, artık iyi bir yüzücü olarak sporculuğuna devam etmen mümkün değil” demiş. Utanmış, gururunu tamir etmek adına işte o iddialı cümleyi kurmuş ve o an farkına daha çok vardığı düşlerinin peşinden koşmaya karar vermiş.
“Manş Denizi’ni geçeceğim”
Manş Denizi, çoğumuz için ansiklopedik bir bilgidir. İngiltere ile Fransa arasında oluşu, gelgitlerin en yoğun yaşandığı ve birçok öyküye konu olan Manş Denizi… Ve Adana’dan ne kadar uzak. Türk yüzücüler Ersin Aydın, Erdal Acet, Doğan Şahin, Seyit Güler ve Murat Güler Manş’ı yendiler ama bu denizi bırakın geçmeyi, geçmeye cesaret edebilen bir kadın bile çıkmamış.
Öncelikle büyük bir düş, sonrasında büyük bir hedef…
Kutal Özülkü ile dört yıl boyunca her gün altı saat antrenman… Annem hep bize; kendi hedeflerimizi belirlememiz için şans vermiş ve o hedefin de mutlaka kimsenin etkisi altında kalmadan tamamen kendi irademizle verilmiş olması konusunda özen göstermişti, tıpkı Manş Denizi’ni geçme kararını alması gibi… Bu onun için öncelikle bir düş, sonrasında ise büyük bir hedefti.
“Size yardım edecek bir tek kişi kalıyor; o da kendiniz…”
Omzunda tendinit vardı. Tedavi olması gerekirken, hedefinden uzaklaşmamak adına bu operasyonu erteledi. Dışarıdan hiçbir maddi destek görmedi, anneannemin maaşlarından artırdığı parayla İngiltere’de Manş kıyılarına gitti. Eski bir araba, uzun bir yol, kısıtlı imkânlar… “Siz Kuzey Kutbu’na yakın bir yerde hiç denize girdiniz mi? Soğuktur… Adana’ya ve sevdiklerinize uzaktır. Kendinizi bir devin karşısında güçsüz ve çaresiz duyumsarsınız. Ve ilk kulaçla birlikte, size yardım edecek bir tek kişi kalıyor; o da kendiniz…” derken bana resmen tüylerim ürperiyordu. O, o anı yaşıyordu, sanki ben de kendimi o soğuk Manş Denizi sularında buluyordum.
Tarih: Ağustos 1979
Yer: Manş Sahili
“Eğer bu düşümü gerçekleştirebilirsem, yaşama karşı kendimi çok güçlü hissedecektim. İnsan iradesinin doğa karşısında sanıldığı kadar güçsüz olduğuna inanmıyorum. Elde etmek istediğimiz şeyler ne kadar zor olursa olsun, irade, bilgi ve çalışma ile elde edilebilir… Buna inanıyorum. Ama kimse inanmamıştı… Haklı oldum.”
Manş denizini yüzerek geçen ilk Türk kızı – ve hala tek
Yalnızca haklı olmakla kalmadı, bir de tarihe geçti annem Nesrin Olgun: Manş denizini yüzerek geçen ilk Türk kızı olarak. Önce bir düş kurdu, sonra 4 yıl süre, büyük bir azimle çalıştı, sağlığından, sosyal yaşamından, ailesinden mahrum kaldı, düşlerinin peşinden koştu, kendi doğası ve zaman ile yarıştı, sonunda kazanan O oldu.
Manş Cehennemi’nde 100 bin kulaç ve 15 saat 47 dakika…
“Koca bir devin karşısında, iradenizden başka kullanacağınız hiçbir silahınız yok… Manş’ın serin, uzak ve karanlık sularında attığım her kulaç, deve vurduğum bir darbeydi ama ben de tükeniyordum. Düşünebiliyor musunuz 40 bin metre, 80 bin kulaç demek. İnsan bir koltukta oturup, aynı kelimeyi 80 bin kez tekrar edemez. Ama ben 80 bin kulaç atacağım. Acıkmadım… Susamadım… Yoruldum… Merak ettiğim tek şey saatti… Bir denizin ortasında olduğumu unutmuş, yalnızca zamanı merak ediyordum. Zamanın neresindeyim, ne zaman başladık ve ne zaman bitecek? Kafamdaki tek soru buydu. Fransa kıyılarına çıktığıma inanamıyordum. Üstelik “Manş Cehennemi” olarak tanınan bu denizde akıntıya kapılıp, 40 bin metre yerine 50 bin metre yüzmüşüm. 100 bin kulaç. Geçen süre: 15 saat 47 dakika…”
Bir devi yenmişti…
Hep ağlayacağını düşünmüş annem kıyıya ayak basıp, yürüyemediğini fark edip toprağa yığıldığında, ağlayamamış. Doğanın en zayıf yönü, insan iradesi derler ama benim kahramanım; annem, insan iradesinin denetim altına alamayacağı hiçbir gücün olmadığının en büyük kanıtı idi.
.
Gerçek parıltılar
Bize, öğrencilerine, hikâyesini okuyan- dinleyen herkese, başarıya giden yolun nasıl olduğunu gösteren bir örnek oldu. Öncelikle benim rol modelim, sonra tüm gençlerin. Onun yanındaysanız, kendinizi hep güçlü hissedersiniz, yaşamdan hiç korkmazsınız, olumsuzlukların üzerine gidersiniz ve onları bir bir aşarsınız. Geriye dönüp bakarsınız ve bir kez daha gerçek parıltının kıymetini anlarsınız.
“Nesrin Olgun Sokak”
Annem şu anda spor danışmanlığı yapıyor, bir spor salonu işletiyor, küçük yüzücülerine başarının yollarını gösteriyor, göstermekle kalmayıp ellerinden tutarak onlarla ilerliyor. Birçok büyük iş teklifini reddederek kendisini Adana gençliğine adadı, doğduğu, büyüdüğü, bizim de çocukluğumuzun geçtiği ve halen “kraliçemiz” anneannemizin oturduğu sokağa annemin adı verildi. Bir çocuk için bu nasıl büyük bir gururdur, bilir misiniz?
Herkesin ondan öğreneceği çok şey var…
Ansiklopedilerde yer alan, tarihe adını yazdırmış düşlerinin peşinde koşan Nesrin Olgun, büyüklerin deyimi ile “kara kız”, sigara ile yakalanan haylaz öğrenci Nesrin ve babamın biricik eşi, kardeşimin ve benim de muhteşem annemiz Nesrin Arslan’dan herkesin öğreneceği çok şey var. Anılarda saklanmış bu başarı; umarım birçok gence yol gösterir…