Murat Akdoğan, iş hayatındaki sıra dışı yaşamı, fikirleri ve uygulamalarıyla kafamızdaki klasik iş adamı profilinden tamamen sıyrılıyor. Baymak, piyasaya ve bankalara yaklaşık 20 milyon dolar borçlanmışken, fabrika artık çalışmıyorken, fabrika müdürü olarak 24 yaşındaki Murat Akdoğan ortaya çıkıyor “Bence girişimci çok ama iyi yönetici az. Girişimciliği bilimsel yönetim anlayışıyla birleştirmeyen şirketler batmaya mahkum” diyecek kadar liderliğine güveniyor veBaymak‘ı bu krizden çıkaracağına yüzde yüz inanıyordu… Nitekim Baymak, krizden çıktı ve Türkiye’de lider isimler arasında yerini aldı. Murat Akdoğan; Baymak Yönetim Kurulu Başkanlığı ile yetinmeyip, kimsesiz çocuklar adına bir şeyler yapmalıyım dedi… Kimsesiz çocukların eğitimi için kaynak ararken sağlık sektörüne yönelen ve çok kısa sürede sektöre yön veren konuma gelen Ethica Sağlık Grubu, Murat Akdoğan’ın çocukken verdiği sözü yerine getirmesini sağladı ve oluşturduğu bu konsept ile sektöre yön verir hale geldi. Ethica İncirli Hastanesi, Ethica Levent Hastanesi, Bakırköy Estethica Cerrahi Tıp Merkezi ve Ataşehir Estethica Cerrahi Tıp Merkezi’nden oluşan Ethica Sağlık Grubu hastalarına ayrıcalıklı bir hizmet sunuyor. Gelecek planları arasında da bir Vakıf üniversitesi kurmak yer alıyor. Murat Akdoğan, bence muhteşem bir rol modeli. Vizyonu, o güçlü duruşu, öngörüleri, bilimsel yaklaşımı, empati kurma yeteneği, zekası, gülen gözleri ve karizması ile tam bir lider. Hani bize, derslerde lider ve yönetici arasındaki farkları anlatırlardı ya, hatta liderliğin doğuştan gelen bir özellik olduğunu söylerlerdi… O hem kusursuz bir lider, hem de çalışanlarının hayranlıkla örnek aldığı bir yönetici… Aynı zamanda bir üniversite hocası… BizMAG Dergisi olarak, Murat Akdoğan’ın belki de birçoğunuzun bilmediği bir yönü üzerinde duracak ve sizleri fazlasıyla şaşırtacağız. Murat Akdoğan, modaya oldukça hakim ve neredeyse bir tasarımcı kadar bilgi birikimine sahip… Kumaşlar, aksesuarlar, takım elbiseler… Tasarım yönü de sizi oldukça etkileyecek. Kim bilir, belki bir gün kendi markası ile Murat Akdoğan’ı karşımızda görürüz.
Herkes sizi başarılı kariyerinizle tanıyor, biz ise sizin başka bir yönünüz üzerinde duracağız. Moda… Moda ile tanışmanız nasıl oldu?
Moda ile tanışıklığım daha çok küçükken başladı. Eğer cebimde normal bir mağazadan 5 tane t-shirt alabilecek param varsa, ben gider kaliteli ve çizgisini beğendiğim bir mağazadan elimdeki para ile 1 tane t-shirt alırdım. Kendimce iyi bir şey almaya çalışırdım. Mesela bütün yaz atölyede çalışırdım, aldığım ücreti ise gidip güzel bir gömleğe yatırırdım ve resmen onu baştan yaratırdım. Buradan anlıyorum ki o zamandan beri farklı bir gözle bakmışım bu işe.
Modaya olan tutkunuzun yanı sıra kalite tutkusu…
Tutkunun ötesinde bir şey yapmaya çalışmıştım diye düşünüyorum. Geçmişe dönüp bakınca da imkanlar zaten fırsatları yaratıyor; ama imkanım olmadığı zamanda bile seçici olduğumu görüyorum.
“Atatürk’ün kendisinin giydiği kıyafetlerdi, büyük gururla taşıdım.”
Ünlü bir modacının katalog çekimlerinde yer alışınızın hikayesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Bu kreasyon tamamen iş adamlarına yönelikti ve farklı bir yüze ihtiyaç vardı. Onun dışında Türkiye’deki mankenler genelde daha casual giyindikleri için takım elbiseyi iyi taşıyamıyorlardı. Bu teklif bana geldiğinde, arkadaşlığımızın da iyi olmasına dayanarak kabul ettim ama ilk defa objektiflere bu şekilde poz vereceğim için de tereddütlerim vardı ve her ihtimale karşı profesyonel bir modelle de aynı çekimlerin yapılmasını istedim. Bu isim de Kıvanç Tatlıtuğ oldu. Fotoğraflar beğenildi ve sonrasında da Atatürk kıyafetleriyle ilgili Anıtkabir’de iki ayrı zaman dilimi içerisinde defile gerçekleşti… Çok özel ve Atatürk’ün kendisinin giydiği kıyafetlerdi, büyük gururla taşıdım.
“Bir iş adamıysanız, günümüz trendlerinin dışına çıkmak çok da mümkün değil.”
Sizin için moda ne ifade ediyor? Günün trendlerine uymak mı yoksa kendi modanızı yaratmak mı hoşunuza giden?
O sezonun trendinin dışına çıkmak çok kolay bir şey değil zaten. Trendin dışına çıkacaksanız farklı bir yaşam tarzınızın olması gerekir. Sanatçı ya da show business içerisinde yer alan biri isen o trendin dışına çok rahatlıkla kayabilirsiniz. Ama bir iş adamıysanız, bir üniversitede hocaysanız çok da sapma gösteremiyorsunuz. Kendi renk ve ten rengime uygun olmasına özellikle dikkat ediyorum. Ama kesime baktığınız zaman genelde soğuk renkleri tercih ediyorum. Sade ama şık kıyafetleri tercih ediyorum. Detaylara önem veriyorum ve aksesuarlar benim vazgeçilmezim.
Dünya modasını da yakından takip ettiğinizi biliyoruz, sevdiğiniz ve tercih ettiğiniz tasarımcılar kimler?
Son zamanlarda Tom Ford diyebilirim. Gerçekten onu izliyorum. Tercih ettiğim markalar var, ama son zamanlarda Tom Ford benim çok beğendiğim bir tasarımcı. Özellikle Gucci’den ayrıldıktan sonra özünü bulduğunu düşünüyorum. Tom Ford’un takım elbiselerinin yanı sıra aksesuarlarını da tercih ediyorum. İnci kol düğmeleri, bileklikleri gerçekten inanılmaz.
Türkiye’de moda konusunda (özellikle iş adamı olarak) ilkleri uyguluyor ve örnek teşkil ediyorsunuz… Mesela kravatsız, mendil kullanımı gibi…
Son zamanlarda farklı arayışlar içerisindeydim. Şık ama aynı zamanda da rahat iş kıyafetleri. Bunu da kravat takmadan mendil kullanımı ile büyük oranda sağladım. Bazen de mendil yerine farklı aksesuarlar kullanıyorum… İğneler, broşlar, takılar… Birçoğu da bizzat benim tarafımdan çizilen ve Kapalı Çarşı’da yaptırılan özel şeyler.
“Olabildiğince pozitif önyargı oluşturun ki, negatif önyargının dezavantajlarını yaşamadan ilişkiye geçebilin o insanlarla.”
Peki, bundan yola çıkarak ileride kendi markanızı yaratma, bunları bir marka altında toplama gibi bir fikir var mı?
Ekonomik faaliyetlerin anlık değiştiğini düşünüyorum. Eskiden bir insanın ön yargı oluşturması üç dakika civarında olurdu. Yani bir insanı ilk gördüğünüzde üç dakikada ön yargı oluşturuyordunuz. Son yapılan araştırmalara göre ilk altı saniyede karşınızdaki kişi hakkında ön yargı oluşturuyorsunuz. Altı saniyeyle üç dakika arasında çok büyük fark var. Düşünebiliyor musunuz, insanların en zor değiştirdiği şey; önyargı. Einstein’ın dediği gibi; önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zor. Dolayısıyla o zaman iş adamıysanız, madem ön yargı oluşma eğilimi çok fazla, demek ki altı saniyede değil hemen… Olabildiğince pozitif önyargı oluşturun ki, negatif önyargının dezavantajlarını yaşamadan ilişkiye geçebilin o insanlarla. Abartıdan kaçınıyorsunuz, bir yandan da pozitif önyargıları yakalamaya çalışıyorsunuz. Kendi markamı yaratmak gibi bir düşünce söz konusu değil. Ben özellikle Türkiye’de genç ama iyi eğitilmiş, dünya trendleri ile Türkiye’deki yatay anlayışları birleştirip bütünleştirebilen, gerek tasarımcıları gerekse de imaj danışmanlarını çok önemsiyorum. Bunların Türkiye özellikle de iş dünyası için önemli olduğunu düşünüyorum. Onların olabildiğince desteklenmesi, fırsatlar verilmesi gerekiyor. Türkiye için bir açık bu. Türkiye’de ihtiyaç var. Türkiye moda konusunda pek çok gelişmiş ülkeden ileride. Bu neden yabancıların tasarımlarıyla yapılmaya çalışılıyor. İmaj danışmanlarının daha aktif olması gerektiğini, onların olabildiğince desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
İş yaşamınızda, iş yerinde de size aynı şekilde bu şıklıkta sürekli bakımlı halde görüyoruz. Burada çalışanlarınıza bir rol modeli oluyorsunuz ve çalışanlarınızı da sürekli bakımlı ve şık görüyoruz. Bu farklılık nasıl oluşuyor, bu bir şirket politikası mı?
Yani sağlık ve güzelliğin ön planda olduğu 3 merkezimiz var biliyorsunuz. Tabii bu hizmeti veriyorsanız, saçınızla, başınızla, makyajınızla bir anlamda giyiminizle uyum sağlamanız gerekiyor. Çünkü karşınızda estetiği, güzelliği arayan insanlar var. Bu bir nebze politikayı gösteriyor, şirket politikasını… Ama bu konuda açık bir durum içerisinde daha üst düzeyde bir üretim noktasına geliyoruz. Bu konu ile ilgili şu anda bir ön çalışma yapılıyor. Hem hekimlerimize hem de çalışanlarımıza imaj danışmanlığı yapacak bir ekiple çalışmayı düşünüyoruz. Yavaş yavaş eğiterek bir noktaya getirdiğimiz insanlarla anca bir politika oluşturabiliriz. Bir işin politikayla, kültür haline gelebilmesi için önce insanlarda davranış değişikliğine yansıması gerekiyor.
Alışveriş için tercih ettiğiniz yerler nelerdir?
Geçtiğimiz senelerde Nisan ve Eylül aylarında, genelde senede 2 kere Milano’ya giderdim. Belirli marka ve mağazalarım vardı, çok gezmeden alıp çıkardım. Sonrasında özel tavsiye üzerine Kaan Bey (Gökalp) ile tanıştım. Önce bir gömleklere bakayım dedim nasıl diye. Ardından o başarılı ve yaratıcı tarzı beni etkiledi. Hem tamamen kendine has bir çizgisi vardı, hem fiyat anlamında oldukça uygundu, hem de usta insanlarla çalışarak, hep kaliteli kumaşları tercih ediyordu. Gömleğin ardından bana bir de ceket dikti, ardından da bir takım elbise… Milimetric ile hikayemiz işte böyle başladı.
Kıyafet seçiminizde öncelikli dikkate aldığınız şeyler nelerdir?
Eğer kıyafetlerimi yurtdışından alacaksam önce kumaşına bakıyorum. Yani niye bu kadar fiyatı… Dolayısıyla kumaş çok önemli. Türkiye’de eğer iyi modacı olacaksanız, kumaşa para ödeyeceksiniz ve doğru kumaşı kullanacaksınız. Ben Milimetric’e ilk gittiğimde ilk konuşmalarına baktım, kendi kesiminden kendi dizaynından çok kumaşı konuşuyorlardı. İşte dedim doğruyu bilen ve doğruyu satmaya çalışan bir insan. Bu konuda Kaan Bey’in avantajı kumaşı çok iyi bilmesi.
“Türkiye’de kadın aksesuarına geldiğin zaman geniş bir yelpaze var. Erkekler için ise seçenek çok kısıtlı.”
Hatırı sayılır bir aksesuar koleksiyonunuz var…
Türkiye’de kadın aksesuarına geldiğin zaman geniş bir yelpaze var. Erkekler için ise seçenek çok kısıtlı. Erkekler kıyafetlerini aksesuarlarla zenginleştirebileceklerini ve güzelleştirebileceklerini yavaş yavaş keşfediyor. Kol düğmeleri mesela Türkiye’de çok lüks. Manşetler yavaş yavaş keşfediliyor. Ama çok kolay bulamıyorsunuz her yerde. Ben Kapalıçarşı’da yüz yaşında bir parça buldum mesela, onunla harika bir kol düğmesi tasarlayıp, yaptırdım. Çeşit azlığından bu yola yöneliyorum.
Bir sözünüz var; “İş yerime her girdiğimde her sabah uyandığımda o koltuğu yeniden hak etmek için çabalıyorum.” diyordunuz.
Tabii yani o günü yeniden kazanmak, seneler geçse bile yeniden taze hale gelebilmek bence önemli. O yoğun tempo içerisinde bunla bir de başa çıkabilmek kolay bir şey değil; çünkü hayatta önümüze çok daha fazla kötü şey çıkıyor. Hayatın içerisinde güzel olaylar ise çok fazla değil; o yüzden o güzellikleri yeniden kazanmak lazım. Öyle bir başlangıç yapmak her zaman o kötülüklerden kaçınmak gibi bir şey.
Röportaj Bengü Arslan tarafından MAG Dergi için yapılmıştır.