1983 İstanbul doğumlu olan Begüm Salihoğlu, ortaokulu St. Pulcherie Kız Ortaokulu’nda, liseyi St. Benoit Lisesi’nde okudu. Kendisini baskıya gelemeyen, özgürlüğüne düşkün biri olarak tanımlayan Salihoğlu’nu kendi haline bırakarak, yaratıcı ve etkileyici tasarımlara imza attığını gözlemleyebilirsiniz. Değişik ülkelere seyahat etmeyi çok seven tasarımcı, farklı kültürleri tanımaktan zevk alıyor. Bunun dışında enerjisinin tutmadığı insanlarla asla çalışmıyor, iyi elektriği de kötü elektriği de hemen alıyor ve hayatta yönünü hep içgüdülerine göre belirliyor. ROMAN için yeni bir koleksiyon tasarlayan Begüm Salihoğlu koleksiyonu ve modaya dair her şeyi Q Life ile paylaştı.
Yurtdışında Fransızca işletme alanında eğitim almaya gittikten sonra bunun yanlış karar olduğunu düşünüp, bambaşka bir alana, yani ‘modaya’ yönelmişsiniz. Böyle cesaret gerektiren bir karara nasıl vardınız? Aileniz bu kararınızı nasıl karşıladı?
Hayalim hep üniversiteyi Amerika’da okumaktı, çünkü orada sizi yönlendiriyorlar, yeteneğiniz olan, merakınız olan konularda eğitmeye teşvik ediyorlar. Ben ailemi çok zor ikna ettim yurtdışında okumak için, hatta işin aslı ikna bile etmedim resmen emrivaki yaptım, okullara başvurdum, sınavlara girdim ve Boston’da Northeastern University’e kabul edildim. Ancak oraya hep transfer olacağım bir okul gözüyle baktım çünkü aklımda hep modayla ilgili bir şey yapmak vardı.
Direk moda okumaya neden gitmediniz?
Ben aileme “ben moda okumaya, Amerika’ya gideceğim!” deseydim asla izin vermezlerdi ve bunu şımarıkça değerlendirirlerdi. Çok uzun bir sure önce olmasa da o zaman moda okumak sadece hayali bir şeydi, okunmazdı, isletme okunurdu çünkü o zamanlar… İşletme okursan her isi yaparsın bilinci vardı. Nitekim benim ailemde buna inanıyordu. Ben portfolyo hazırlayıp başvurduğum zaman bütün istediğim okullardan kabul edilmiştim. Bundan haberi olmayan ailem ise beni ziyarete geldiği gün havaalanında öğrendiğinde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Çünkü ben “hazır mısınız New York’a taşınıyorum! Hem de moda okumaya Parsons’a kabul edildim!” dediğimde ne yapacaklarını şaşırmışlardı ama içten içe çok gururlanmışlardı.
Dünyanın önde gelen moda okullarından biri olan Parsons School of Design’da eğitim gördükten sonra pek çok başarılı işler yapmışsınız. Jill Stuart, Huseyin Çağlayan gibi ünlü modacılarla çalışmış olmanız da bunlara örnek. Bütün bu deneyimlerin, şimdi kendi markanızın adı altında yaptığınız tasarımlarınızda bir etkisi var mı?
Tabii ki de var, olmaz olur mu? Onlar yıllardır bu sektörde olan, büyük bir tecrübeye sahip tasarımcılar. Hala da onlar gibi başarılı olmak için kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Hüseyin Çağlayan muhteşem bir yaratıcı beyin, hatta o bir dahi diyebiliriz! Onunla çok kısa bir dönem ben Paris’te Via Malaura Showroom’da çalışırken defilesi için çalıştık. O kadar kısa zamanda bile ekibiyle olan müthiş enerjisine tanık oldum. Ekip gücünü bu tecrübemle birlikte daha çok beynime kazıdım ve bende ayni şekilde ekibimle güzel bir enerji yakaladım. Bunun isinizde başarılı olmak için bu çok önemli bir ayrıntı olduğuna inanıyorum, tek başına asla var olamazsınız.
Haute-couture koleksiyonunuzun tanıtımı için yapılan çekimde model olarak Azra Akın’ı seçme sebebiniz nedir?
Azra Akın çok naif bir yüz, pürüzsüz ve çok sade bir güzelliği olan bir kadın. Hareketleri, içtenliği ve enerjisiyle çok rahat çalıştığım bir isimdi, çok kısa sürede de çok yakın arkadaş olduk onunla. Kıyafetlerimi çok güzel taşıyor ve onun zarifliğinde kıyafetler daha farklı ön plana çıkıyor.
Haute-couture koleksiyonunuzdaki kıyafetler dişiliği ön plana çıkaran türden. Bu koleksiyonu tasarlarken kafanızda kurguladığınız, ulaşmak istediğiniz kadın profilinden bahseder misiniz?
Bu koleksiyon ile ulaşmak istediğim müşteri profili yaşı ne olursa olsun her daim sik ve sofistike görünmek isteyen, kendini özel hissetmek ve başkasına benzemek gibi bir opsiyonu asla kabul etmek istemeyen bir profil vardı kafamda. Bana gelen müşteri biliyor ki asla başkasında ayni elbiseyi göremeyecek.
Koleksiyonda vücut hatlarını ortaya çıkaran straplez elbiseler, parlak kumaşlar ve payetler göze çarpıyor. Önümüzdeki sezonun gece kıyafetlerinde bu detaylara sıkça rastlayacak mıyız?
Kadınlar her zaman vücut hatlarını en güzel gösteren, farklı ve kendini diğer kadınlardan ayıracak kadar iddialı kıyafetleri severler. Biz de bu yüzden her zaman bu detaylara yer vereceğiz. Gece kıyafetlerinde biraz parıltı gece loş ışıkta kendini gösterir, bu yüzden sıkça bu detaya rastlayacağız.
Moda dünyasının stresli atmosferi özel hayatınızı nasıl etkiliyor?
Çok çok stresli bir iş gerçekten, dışarıdan çok eğlenceli gözüküyor ama kendi işyerinize sahip olmak demek ciddi olmanız ve devamlı isinize sahip çıkmanız demek. Her detayıyla bizzat kendim ilgileniyorum, kontrol bende olmadığında rahatsız olan bir tipim bu yüzden ön muhasebesinden, pazarlamasına, satışa kadar her şeyi kendim organize ediyorum. Bu da demek oluyor ki özel hayatim için sadece uyumaya eve gidebiliyorum. 3 haftalık evliyim ama daha evimde bardağımı koyacak sehpam yok J Kendime hiç vakit ayıramamaktan biraz şikâyetçiyim ama bu da işimin bir parçası ve işimi çok seviyorum bu yüzden rahat katlanıyorum sanırım.
Hem Haute-Couture hem Ready-to-wear koleksiyonları hazırlıyorsunuz. Bu ikisi arasından sizin tasarlamaktan en çok zevk aldığınız koleksiyon hangisidir?
Ben her ikisini de tasarlarken keyif alıyorum. Haute couture de sadece yaratıcılığınızın sınırlarını çok daha fazla zorlayabiliyorsunuz ve karsınızdaki de sizi gerçekten anlayan ve yeniliklere açık olan bir müşteriyse ortaya mutlaka muhteşem bir iş çıkıyor. Hazır giyim de ise daha çok ihtiyaca yönelik tasarımlar yapmak durumundasınız çünkü tek tek satmak gibi bir lüksünüz maddi açıdan olamaz. Hazır giyim de büyük bir kitleye hitap etmek için hedef kitlenizi de iyi tanımanız ve buna göre tasarımlar yapmanız gerekir. Biz Roman ile bu deneyimi yaşadık ve hazır giyim bundan sonra daha çok odaklandığım bir alan oldu çünkü dünyaya açılmanın yolu bu.
Begüm Salihoğlu’nun tasarımları nasıl bir tarz benimseyen kadınlara hitap etmektedir?
Kendine güvenen, sade ve sofistike ama ayni zamanda detaylarda iddialı olmayı seven, dişiliğini ön plana çıkarmak isteyen bayanlara daha çok hitap ediyoruz.
Gelecek sezon için her kadının gardırobunda bulunmalı dediğiniz parçalar nelerdir?
Gelecek sezon her kadının gardırobunda Roman’a hazırladığımız koleksiyondan bir kokteyl elbisesi mutlaka bulunmalı. Bu koleksiyonu hazırlarken her sezon acil durumlarda ihtiyacımıza koşan renk alternatifleriyle birlikte küçük siyah elbiseler tasarladım. Bunun dışında midi boy yüksek belli etekler, derin yırtmaç detaylı elbiseler eğer vücudunuz müsaitse mutlaka gelecek sezon bulunmalı.
Marka ve tasarımcı işbirliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer tasarımcı köklü bir marka ile çalışıyorsa ve o markanın müşterisine de sadık kalarak yeni bir soluk getiriyorsa o zaman o işbirliği çok doğru bir işbirliği olur. Tasarımcıların çok radikal değişikliklere giderek markayı tamamen bambaşka şekilde değiştirmeye çalıştığında başarısız olduklarını görüyoruz. Marka ve tasarımcı işbirlikleri devam ederse markalar yeniliğe açık olan müşteri kitlesine de hitap etmiş olurlar diye düşünüyorum.
ROMAN markası için hazırladığınız koleksiyonun teması nedir ve sizi gerçekten tatmin eden bir iş mi oldu?
Koleksiyonda 1940’larin izlerini 1990’lar minimalizmi ile karıştırdım. Kesimleri vücut hatlarını en iyi ve en ince gösterecek şekilde tasarladım. İki farklı tema yarattık, birincisi geometrik kesikleriyle ve asimetrik detaylarla daha genç daha dinamik bir line oldu. Diğer temada ise biraz daha ağır ve sofistike bir line tasarladım. Taş işlemeli kordon detaylarla elbiseye aksesuarla birlikte tasarlanmış hissi vermeye çalıştık. Sırt detaylarına, kollarda islemelere, transparanlığa ve parıltıya odaklandık ve ortaya her yaştan kadına hitap eden, çok şık bir koleksiyon çıktı. Kumaşlarda dokumlu krepleri, ipek şifonları ve likralı vücudu saran çok iyi kumaşlarla çalıştık. Renklerde ise gülkurusu, zeytin yeşili, mor, siyah ve şampanya renkleriyle oynadık.
Röportaj: Bengü Arslan tarafından MAG Dergisi için yapılmıştır.