Bengü Arslan | roportaj
6
archive,tag,tag-roportaj,tag-6,ajax_fade,page_not_loaded,,wpb-js-composer js-comp-ver-7.9,vc_responsive

roportaj Tag

Q Life Dergisi – Didem Antebi Röportajı

Q Life Dergisi için Didem Antebi ile yaptığım röportajı okumak için mouse’unuzu hareket ettirmeye devam edin 🙂

Modern İkon: Didem Antebi

 

Didem Antebi; cemiyet hayatının en şık, en asil ve en doğru giyinen isimlerinden… Didem Hanım’ın güzelliği, kuşku götürmez bir gerçek. Tarzını çok sade ve düz olarak tanımlayan isim, çabasız şıklık olarak tanımlanan akımın öncülerinden diyebiliriz. Anne olmasının ardından freelance işlerle, bloguyla ve sosyal sorumluluk projeleri ile zamanını geçiren Antebi ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

didem antebi 12-17-312-17-4

12-17-5

 

 

Didem Hanım harika bir blog açtınız ve gün geçtikçe artan bir okuyucu kitlesine sahipsiniz… Bu fikir nasıl doğdu ve blogunuzla ilgili hedef projeleriniz neler?

Uzun zamandır internette moda üzerine bir şeyler yapmak istiyordum biliyorsunuz artık her şey çok hızlı tüketiliyor ve hızlı yaşanıyor, bu sebepten dolayı ben de bir blog açmaya karar verdim. Blogumda; hoşuma giden ürünleri, moda dünyasına ait haberleri  ve yenilikleri paylaşıyorum, aslına bakarsanız blogların popülaritesi de biraz azalmaya başladı. Benim de başka projelerim var tabi ama daha hayata geçmediği için  şimdilik sürpriz olsun.

“Çocuğunuz olunca bütün vaktinizi onla geçirmek istiyorsunuz hatta ben fazla vakit geçiremediğimde vicdan azabı çekiyorum.”

Çocuklu bir kadın olmak kariyerinizi etkiledi mi?

Tabiî ki etkiledi… Çocuğunuz olunca bütün vaktinizi onla geçirmek istiyorsunuz hatta ben fazla vakit geçiremediğimde vicdan azabı çekiyorum. Bu sebeple  vaktimin belirli bir kısmını işe ayırabiliyorum, bu kısıtlı zamanda verimli olmak çokta kolay olmuyor. Mila doğduğundan beri freelance işler bana daha çok hitap ediyor diyebilirim.

” Ülkemizde daha çok çalışan ve daha çok üreten kadına ihtiyacımız var…”

Üniversite yıllarından beri aktif çalışan bir kadın olarak, iş dünyasına şüphe ile bakan kadınlarımıza bir mesajınız var mı?

Bir kadının çalışması bence çok önemli. Kendine olan özgüveni, hayata karşı duruşu, beklentileri ve bir çok şeyi değişiyor. Bir kadının kendi parasını kazanarak, kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi günümüzde çok önemli bir şey diye düşünüyorum. Ülkemizde daha çok çalışan ve daha çok üreten kadına ihtiyacımız var…

Son zamanlarda sizi bir çok sosyal sorumluluk projesinin içerisinde aktif olarak görmekteyiz. Bize biraz bu projelerden bahseder misiniz?

Tohum Otizm Vakfı ve Hayat Paylaşım Derneği’nde aktif olarak çalışıyorum. Hayat Paylaşım Derneği’nde  zihinsel engelli çocuklarımız için Eyüp’te bir rehabilitasyon merkezi yapıyoruz. Tabii ki çok zor ve maliyetli bir proje, fakat en kısa zamanda bu projeyi hayata geçirip engelli  Tohum Otizm Vakfı’ndaki çalışmalarımıza gelince; otizmli çocuklarımızın daha doğru şartlarda bir eğitim almaları için çaba sarf ettiğimi söyleyebilirim. Şu anda faaliyette olan okulumuzda ise; otizmli ve maddi durumu zayıf ailelerin çocuklarına eğitim veriliyor. Bu erken eğitimle de otizmi yenmelerine destek olunuyor.

“Stilimin ruh halime göre değiştiğini söyleyebilirim. Genelde sade ve düz çizgiler tercih ederim. Aşırıya kaçmayı hiçbir zaman sevmem.”

Moda konusunda hem eğitimli, hem de iyi bir trend takipçisi olarak sezon trendlerini bizler için değerlendirir misiniz?

Sezonun trendleri bu sene;

1) Pliseler her yerde etekler elbiseler gömleklerde bu detayı çok görüyoruz.

2) Metalik renkler

3) Büyük çiçekli desenler

4) Fırça darbesini anımsatan sanat eseri görünümündeki parçalar

5) Sırt çantaları

6) Erkeksi gömlekler, jeanler

Gardırobunuzun olmazsa olmaz parçaları nelerdir?

Dolabımın olmazsa olmazları; ayakkabılarım, siyah elbiseler, siyah skinny jean, trençkot ve aksesuarlarım.

 

“Gün geçtikçe Avrupa’nın daha çok ilgisini çekiyoruz, çok yakın bir zamanda İstanbul bu etkinliklerle modanın başkentlerinden birisi olacak diye düşünüyorum.”

Giderek daha da yankı uyandıran İstanbul Moda Haftası’ndaki tasarımları, tasarımcıları ve organizasyonu bir uzman gözü ile değerlendirir misiniz?

İstanbul Moda Haftası her sene daha da iyiye giden bir organizasyon kurguluyor, özellikle genç tasarımcılarımızı çok başarılı buluyorum. Yeni isimlerin ise kendilerini tanıtmaları için iyi bir platform olduğunu düşünüyorum. Gün geçtikçe Avrupa’nın daha çok ilgisini çekiyoruz, çok yakın bir zamanda İstanbul bu etkinliklerle modanın başkentlerinden birisi olacak diye düşünüyorum. Gördüğüm tek eksiği değerlendirecek olursam, basın ayağında daha çok yabancı basın, blogger ve editör gelmeli İstanbul’a.

Sizce Türk modacılarının ve markalarının dünya arenasındaki yeri nedir?

Dünya arenasında çok başarılı bulduğum Türk tasarımcılarımız var. İsim verecek olursam; Hüseyin Çağlayan, Erdem Moralıoğlu, Bora Aksu, Arzu Kaprol inanılmaz başarılılar. Fakat daha çok isim olması lazım… Tabii ki dünyada ismini duyurmak çok zor bir şey fakat bunu hak eden bir çok tasarımcımız olduğunu düşünüyorum ve çok iyi yerlere gelerek uluslararası arenada temsiliyetimizin artmasını diliyorum.

Röportaj: Bengü Arslan

Fotoğraflar: Erhan Abinikman

Mekan: Sait Halim Paşa Yalısı

Modada Bembeyaz Bir Sayfa Açan İsim: Hamdi Külahçıoğlu

E-ticaret Devrimcisi: Hamdi Külahçıoğlu

hamdikulahciogluba

Devir e-ticaret devri… Ee, biz kadınlar için de alışveriş siteleri bu devirde vazgeçilmez… En çok keyif aldığım sitenin Kurucu Ortağı Hamdi Külahçıoğlu’nu yakalamışken, bir röportaj gerçekleştirmeme olmazdı, öyle değil mi? www.beyazkutu.com sitesinin oluşumuna kadar geçen süreci, girişimciliği, yeni ticaret alanlarını, modayı, sektörü, kısacası her şeyi Hamdi Bey ile masaya yatırdık. Ben röportajı yaparken çok keyif aldım, eminim sizler de okurken çok keyif alacaksınız. Hamdi Bey; oldukça yenilikçi ve son gelişmeleri yakından takip eden tam bir moda insanı diyebilirim. Çok etkileyici bir kariyere sahip, Unitim, Harvey Nichols, Victoria’s Secret, Barney’s gibi bir çok dünya devine tasarım yapmış, New York’un o görkemli ve moda kokan havasını solumuş ve fazlasıyla bu koku içine işlemiş bir iş adamı… Gelin Beyaz Kutu’nun yükselişini kendisinden dinleyelim…

Eğitiminiz ve özgeçmişiniz? Bu işe başlamadan önce iş hayatında tecrübeniz oldu mu, nerelerde çalıştınız?

Boğaziçi İşletme mezunuyum, üzerine de ABD’de finans masterı yaptım. 15 sene New York’ta yaşadım. Ardından moda sektöründe birçok iş gerçekleştirdim. Kendi işimi yaptım, profesyonel olarak çalıştım. markamı yaratıp, Barneys gibi bir çok büyük firma ile çalıştım. 2001, 11 Eylül sonrası Amerika’da işler değişti. Ben de artık yavaş yavaş dönmeyi düşünüyordum, ardından Türkiye’ye döndüm ve Unitim gruba katıldım. 5 sene Unitim’de görev yaptım, sonrasında Harvey Nichols’ı açtık ve ben Harvey Nichols’ya Satın Alma Direktörlüğü görevimin ardından Genel Müdürlük görevine getirildim. Chanel, Tom Ford, Polo Ralph Lauren gibi bir çok markayı Türkiye’ye getirdik. Ardından 2009 yılında görevimden ayrıldım.

Bu işe başlama fikri nereden geldi ve nasıl gelişti?

E-ticarete girişim, Türkiye’deki potansiyeli görerek oldu diyebilirim, daha henüz bu özel alışveriş sitelerinin yeni çıktığı zamanlarda, sürekli çok büyük indirimlerin iyi markaların zarar gördüğünü düşünüyorum, bir yerde markalar bunu anlayacak ve geri çekilecek diyordum, bugün de olmaya başladı diyebilirim. Bizim ki tamamen sezon ürünleri satan bir butik olarak hizmet veriyoruz. Fırsat ürünü her zaman var ama biz sezon ürünlerini ön plana çıkararak hizmet veriyoruz. Türkiye’nin ilk sezon ürünlerini satan e-ticaret sitesiyiz. Baktığınızda Türkiye’de B segmente hitap eden Department Store yok, birçok lüks markaları satan mağazalar, bir de C hedef kitleye hitap eden markalar var, biz aslında bu boşluğu da doldurmak istedik. Fikir bu şekilde gelişti ve doğru olduğunu da yaşayarak gördük. Özel alışveriş siteleri oldukça sayıca artmaya başladı ve insanlar doyum noktasına geldi. Fırsat ürünlerinin kalitesi de tartışılır ve güvenilirlik konusunda sorun yaratıyor.

Beyazkutu.com bildiğimiz gibi bir online alışveriş sitesi peki neden beyazkutu’yu tercih edelim bizim için avantajlarınızdan ve güvenilirliğinizden bahseder misiniz?

Aslında bir müşterinin beyazkutu’yu tercih etmesi için çok fazla nedeni var… Öncelikle biz tüm sattığımız markaların yetkili internet satıcısıyız. Yani diğer bazı web sitelerinde olduğu gibi sahte, lisanssız ya da yetkili izni dışında satılan ürünlerin bulunduğu bir web sitesi değiliz. Yine bu markaların Türkiye’de ulaşamadığı bir çok ile de bizim sayemizde ulaştığını, bu illerde yaşayan insanların dünyaca ünlü moda markalarının sezon ürünlerine ulaşmak için İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere gelmesine gerek kalmadan, sadece tek bir tıkla ulaşabildikleri dev bir mağaza burası. Üstelik bu dev mağazada Türkiye’de hiç satışı olmayan bazı özel markalar da satışta… Ayrıca tüm bu markalara sadece üyelerimize özel fırsatlarla sahip olabiliyorsunuz.

Beyaz Kutu’dan alışveriş yapmak isteyen ama yurt dışında olanlar sipariş verebilir mi?

Açıkçası yurtdışından çok fazla talep görüyoruz… Bu noktada yurt dışındaki müşterilerimize de özel hizmetler sağlıyoruz. Kargo bedellerini de karşı tarafa yansıttığımız bu modelde müşterilerimiz dünyanın neresinden isterlerse istesinler özgürce alışveriş yapabiliyorlar. Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki; diğer tüm online satış sitelerinden farklı olarak beyazkutu’da satılan tüm ürünlerin fotoğrafları HD kalitesinde çekiliyor. Yani fotoğrafta gördüğünüz bir ürünün elinize geçtiğinde bakıp şaşırma ihtimaliniz oldukça zayıf. Ama olası bir beğenmeme, beden değişikliği vs. durumda müşterilerimizle birebir ilgilenen deneyimli müşteri temsilcilerimiz soruna anında müdahale ederek gereken neyse onu yapmaktadırlar. Müşterilerimizden gelen feedbacklere de bakarak iyi bir müşteri hizmetleri anlayışımız olduğunu söyleyebiliriz. Müşterilerden gelen mailler benim bilgisayarıma da düşüyor ve günümün en az 1-2 saatini bu maillerle geçiriyorum diyebilirim. Müşteri odaklı bir satış politikası söz konusu.

 

Siparişi veriyoruz ve anında elimizde oluyor. Diğer e-ticaret sitelerinde bu bu şekilde işlemiyor ve uzun süre beklemek gerekiyor. Bu da sizi diğerlerinden ayıran büyük bir fark öyle değil mi?

Yine bu alanda da diğer giyim ürünleri satan –bilhassa kampanya- sitelerine nazaran oldukça avantajlı durumda, çünkü sattığı tüm ürünler sezon ürünleri ve de ya kendi stoklarında ya da stratejik tedarikçisi konumunda bulunan firmaların stoklarında bulunuyor. Bu da satılan ürünlerin müşteriye ulaşma zamanını bir hayli düşürüyor. Bir örnek vermek gerekirse; kampanyayla satış yapan sitelerde ulaşım zamanın 10-15 gün arası değişebiliyorken, beyazkutu’da bu süre ortalama 4 iş günü olarak şekilleniyor.

Kanyon Pop-up Shop fikrinin yaratıcısız sizsiniz sanırım…

Beyazkutu.com online moda giyim satış sitelerinden farkla kendisi ithalatlar yapıp stoklara sahip olduğundan böyle bir farkı yaratabildi. Aslında bu proje Kanyon ile ortaklaşa düşünüp geliştirdiğimiz bir projeydi ve hem kendi müşterilerimiz, hem de bizi daha önceden tanımayan ve bu organizasyonla tanıyan, kısacası herkesin çok büyük ilgi gösterdiği ve beğeniyle karşıladığı bir proje oldu. İnsanların ilgisi bizi çok mutlu etti ve bu gibi organizasyonlar yapma noktasında bizi yüreklendirdi. Ancak bizim asıl işimiz web / online satış olduğundan kısa vadede böylesi bir organizasyon yapma niyetimiz yok.

Beyazkutu.com adresini tercih ettiğimizde hangi markaları bulabiliriz ve piyasa ile ne derece karlı avantajlara sahip olabiliriz?

Beyazkutu.com da; French Connection, Brooklyn Industries gibi Türkiye’de başka hiçbir yerde satılmayan ürünlerin yanı sıra Rock & Republic, Tommy Hilfiger, Camper, G-Star, Aldo, Energie, Calvin Klein, Miss Sixty, Pepe Jeans, Custo Barcelona, Killah, Lavand, Antony Morato, Billabong, Vans, Oakley gibi daha onlarca markanın binlerce ürününü bulabilirsiniz. Tüm bu markaların sezon ürünlerine, en cazip fiyatlarla ve dönem dönem gerçekleştirilen özel kampanyalarla sahip olabilirsiniz. Bu arada yine piyasaya damgasını vuracak yeni bir çok markanın çok yakında beyazkutu’da olacağının müjdesini de buradan vermiş olalım…

Sektördeki diğer internetten giyim ürünleri satan, özellikle de private shopping siteleriyle kıyasladığımızda kendinizi nerede görüyorsunuz?

Öncelikle beyazkutu olarak kendimizi bu sitelerden tamamen farklı bir yerde görüyoruz, kaldı ki müşterilerimizden gelen yorumlar da bizim bu düşüncemizi doğrular nitelikte oluyor. Çünkü biz sözü geçen o siteler gibi bazı markaların geçmiş sezonlardan ellerinde kalan ürünlerini değil, sadece belirli ve en üst bantta bulunan özel markaların en son sezon ürünlerini satıyoruz. Yani tedariçilerin stoklarını eritmek üzerine değil, gerçek moda severlere hizmet vermek üzere kurulmuş bir siteyiz. Zaten müşterilerden aldığımız pozitif yorumlar da bunun göstergesi oluyor. Bir çok müşteri bu her gün mantar gibi türeyen bu sitelerden sıkıldıklarını, satılan ürünlerin kalitesiz olduğunu ve yepyeni bir soluk aradıklarından bahsediyor. Tabi en sonunda bu okların bizi göstermiş olması da bizim için ayrı bir kıvanç vesilesi oluyor.

 

Yeni Medya Patronu: Demet Sabancı

demetsabanci

Sabancı ailesinden bir isim sonunda medyaya girdi. Çiçeği burnunda medya patronu Demet Sabancı, medyaya niçin girdiğini, neler yapmak istediğini ve DEMSA Group’u Q Life okuyucularına anlattı. Sabancı ailesinin kadınları iş dünyasında adından söz ettirmeyi başarıyor. Demet Sabancı gibi… Genç, güzel, samimi, zarif, sıcacık ses tonu ile size pozitif enerjisini yansıtan Demet Sabancı, eşine ve ailesine çok önem veriyor. Hem iyi bir anne, hem iyi bir iş, hem de mükemmel bir iş kadını olmanın sırlarını bizlerle paylaştı. Biz harika bir sohbet gerçekleştirdik, sizlerin de keyifle okuyacağını ümit ediyoruz.

 

 DEMSA Group ‘un kuruluş hikâyesini bizlerle paylaşır mısınız?

2000 yılında Eşim Cengiz Bey ile Demsa Group’u kurduğumuzda amacımız, dünyaca ünlü birçok markanın Türkiye pazarında yaygınlaşmasını sağlamaktı. Bunu gerçekleştirirken öncelikle kendimize ve Türk tüketicisine yakın ve büyüyebilecek markalar seçtik.  Portföyümüzde, her kesime hitap edecek fiyat aralığında ve müşterimizin her türlü ihtiyacını karşılayabileceği çeşide sahip markalar mevcut. Türk tüketicisinin hizmetine ve beğenisine sunulmuş bu markalar, Türkiye’nin birçok şehrine yayılmış 98 mağazayı kapsayan güçlü mağazacılık sistemi ve 900 aşan profesyonel kadrosu ile yoluna devam ediyor. Birçok yeni bölüm açtık. Marka çeşitliliğine hep çok önem verdik. Algıyı artıracak çalışmalar yaptık ve neticede müşterimizin sayısı ve profili çok arttı. Tabii ki tüm çabalarımız bunun içindi.

 

DemSA Group olarak birçok dünya markasının Türk temsilciliğini yapıyorsunuz. Bunların dışında güçlü markaların ürünlerinin yer aldığı mağazacılık devi Harvey Nichols ve Brandroom ‘u Türk tüketicisine kazandırdınız. Bunların devamında farklı ‘’dev ‘’sürprizler yine bizleri bekliyor mu?

Bazen yaptığınız yatırımın içini doldurmanız gerekiyor. Harvey Nichols örneğindeki gibi. Dev bir kurgu Brandroom‘da olduğu gibi. Bunların devamında farklı çalışmalarımız olur mu bunu zaman gösterecektir. Şu anda eldeki yatırımları doğru bir şekilde, sağlam adımlarla ilerlemesi çabasındayız.

 demetsabanci1

Fashion TV’den sonra medya dünyasında yatırımlarınız hızla devam ediyor. MediaSA bünyesinde kurulan World Travel Channel  (WTC)’ın kuruluş amacı ve hedeflerinden bahseder misiniz?

World Travel Channel’da amacımız öncelikle tüm izleyicilerimize ve misafirlerimize kısaca her kesime gezi, seyahat ve turlar hakkında bilgiler vermektir. Bir başvuru niteliği taşımaktır. Seyahate gidenler, gitmek isteyenler, seyahat belgeseli izlemek isteyenler, farklı kültürleri, yemekleri öğrenmek ve izlemek isteyenler World Travel Channel izleyeceklerdir. Ayrıca çok uygun fiyatlar ve ödeme koşulları ile turlar ve otellerde World Travel Channel’da olacak. Kaçırılmayacak fırsatlar yaratacağız. Hem otelleri hem de destinasyonları kapsamlı olarak tanıyarak seyahat etme imkânı artık TV’lerinde olacak. Tabi bu içerikle tatil yapma seyahat etme fikrini de geliştireceğimize insanları tatil yapmaya yönlendireceğimize inanıyoruz.

WTC ‘nin diğer özelliği de yayında görüldüğü anda rezervasyon yaptırabilme imkanı sağlıyor olması  bu hayli ilgi çekici olanak hakkında detaylı  bilgileri sizden öğrenmek istiyoruz…

World Travel Channel haricinde World Travel Trip adı ile bir seyahat şirketi de kurduk. Kanaldan bağımsız olarak hem internet üzerinden hem de TV’den satış imkânları da yarattık. Dolayısı ile diğer tur operatörleri gibi birçok tur, otel alışverişlerinizi bizden yapabilirsiniz. Ayrıca biz anlaşmalı olduğumuz tüm tur operatörtlerinin ürünlerini de sattığımız için en geniş ürün yelpazesi taşıyan turizm portalıyız aynı zamanda. Yani tüketicimiz kanalımız veya internet sitemizde en geniş seyahat imkânlarını bulacaktır.

World Travel Channel’a baktığımızda çok keyifli birçok programın olduğunu görüyoruz. Tüm bunların yanı sıra en çok dikkatimizi çeken programlardan olan medyada da geniş yer alan ‘Payitaht Osmanlı İstanbulu‘’ belgeseli ve   ‘’Prensesin Seyahat Günlüğü ‘’programları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Biz olmayanı yapmayı ilke edindik. Bu yüzden de World Travel Channel’da ekrana gelen programlarımızın içerikleri oldukça sıra dışı. ‘Payitaht Osmanlı İstanbulu’ da böyle bir çalışma. Payitaht, iki kıtayı birbirine bağlayan İstanbul şehri ve Osmanlı’nın köklü tarihi üzerine yüksek  bütçeler ve titizlikle gerçekleştirilmiş olan bir belgesel çalışması. Bu bir ilkti ve izleyenler İstanbul’u daha önce hiç böyle görmedi. O nedenle gelen tepkiler de çok olumlu      oldu.“Prenses’in Seyahat Günlüğü”nde ise İngiliz Kraliyet ailesi mensubu Michael Of Kent’in Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkeye gerçekleştirdiği seyahat anılarına yer verildi. Bir prensesin deneyimlerini izlemek seyirci tarafından merak uyandırıcı oldu.

‘’Prensesin Seyahat Günlüğü ‘’programı konsept olarak ilginç. Zor değil mi bir prensesle çalışmak? Böyle bir konsept nasıl oluştu? Siz de bizzat görüşmelerde bulunuyor musunuz?

Tabi ki görüşmeler yoğun geçti. Michael of Kent, İngiltere hanedanına mensup bir prenses. Kanalımız farklı kitlelere hitap ettiği için, tabii ki önemli isimleri de programcı olarak bünyesine katmak gerekti. Prensesi burada bir süre misafir ettik ve kendisi de, kanaldan gelen rica doğrultusunda, Türkiye ve yapmış olduğu tüm ülke seyahatleri ile ilgili izlenimlerini bizim için bir program haline getirmeyi kabul etti. Sonuçta “Prensesin Seyahat Günlüğü” isimli çok keyifli bir program oldu. İlgide gördük.

İş hayatınız, sosyal hayatınız, dernekler, çocuklarınız ve eşiniz ve hepsinde başarılı olduğunuzu görüyoruz. Bu kadar yoğunluğu nasıl organize ediyorsunuz?

Evet, bana en çok sorulan sorulardan biridir. Bu konuda hep övgü almışımdır. Aslına bakarsanız bu dengeleri kurup devam ettirmek çok da zor bi durum değil. Önceliklerinizi belirleyip ajandanızı da ona göre organize ediyorsanız ve bunu da prensip haline getirip takviminize de hassasiyetle bağlıysanız hepsi oluyor. Herkese, her şeye hatta kendinize bile yeterli vakit ayırabiliyorsunuz. Benimde yaptığım sadece bu.

ZTV Bilgi Eğitim Kanalınızda yetişkinlere okuma yazma öğretmeye çalışıyorsunuz biraz bu proje  tadındaki programınızdan bahseder misiniz?

 

Evet Türkiye’nin ilk eğitim ve gençlik kanalı ZTV Bilgi ve AÇEV işbirliği ile milyonlarca yetişkine ve en önemlisi kadınlara yeni ufuklar açmak için hazırlanan okuma-yazma programı “Hayat Okuyunca Güzel” 12  Ekim’de ZTV              Bilgi ekranlarından yayınlanmaya başladı  bile. Türkiye’deokullaşma oranlarının yükselmesine rağmen eğitim hakkından yararlanamamış, okuma-yazma öğrenmek isteyen ve okuryazarlık becerilerini geliştirmeye ihtiyaç duyan çok sayıda yetişkin bulunuyor. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği neticesinde okur/yazarlık becerilerini geliştirmek isteyen         bireyleri desteklemek ve bu eğitimi yaygın bir şekilde ihtiyaç duyan kitlelere ulaştırabilmek amacıyla birlikte çalışmaya başladık.  Çekimleri ZTV Bilgi tarafından bir sosyal sorumluluk çalışması olarak gerçekleştirilen “Hayat Okuyunca Güzel”            programı ile eğitim desteğine ihtiyaç     duyan, çeşitli nedenlerle okuma-yazma kursuna gidemeyen bireylere ulaşmasını hedeflliyoruz. Programlarımız ise sınıf ortamında çekilen, eğitim programında deneyimli AÇEV okuma yazma   öğretmeni Tuğyan Hanım ile okuma yazma bilmeyen 10 kişilik bir “kursiyer” grubuyla gerçekleşen derslerden oluşmaktadır.    Ayrıca, rakamları tanımak, gündelik yaşamın içerisinde gereken en temel matematik becerilerini(paraları tanımak, saatleri okuma, fiyat etiketlerini okuyabilmek, basit toplama ve çıkarma hesaplarını yapabilmek) edinmek için çalışmalar yapıyorlar. Bu programımızla Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tüm basın mensubu arkadaşlarımızda çok ilgilendiler ve destek oldular. Her gün yayınlanacak “Hayat Okuyunca Güzel” programının, ZTV Bilgi’nin TURKSAT 3A 11957 Mhz frekansından gerçekleşen yayını ile tüm Türkiye’ye ulaşması hedefleniyor.

 ZTV Bilgiden bahsederken hatırladığımız kadarıyla ‘’obezite’’ temalı bir  program çalışmanızda vardı.Bu programdan da bahsede bilir misiniz ?

Evet, çok doğru hatırlıyorsunuz. Biz eğitim kanalımızda herkesi ilgilendiren konulara da sadece öğrencilerimize değil ebeveynlerin eğitimine de önem vermeye çalışıyoruz ki obezite konusunda da ana hedefimiz sağlıklı bireylerden oluşan sağlıklı bir topluma ulaşma çabasında var olmaktır. Günümüzde teknolojinin hızlı            ilerlemesiyle      ortaya çıkan yenilikler insanların gün geçtikçe değişen bir hayat tarzı olmaya   başladı. Beslenme tarzındaki değişiklikler ve fiziksel hareket azlığıyla olumsuz şartlar                bir araya geldiğinde obezite riskini artmaktadır. Yapılan araştırmalar dünyada olduğu gibi ülkemizde de fazla kilolu olma ve obezite sıklığının giderek arttığını ve obezitenin özellikle çocuklarımızı ve gençlerimizi etkisi altına almaya baş göstermek olduğunu biliyoruz ve hatta Avrupa da 2. ülke olduğumuz araştırmalardan çıkan kötü sonuç. Yurdumuzu da sağlıklı yetişen sebze, meyvenin bolluğu ve verimli toprakları     düşünürseniz artık alarma geçmek gerektiği çok aşikâr. Biz de bu bağlamda kanalımız             da ”Öğrenci Sofrası” adı altında bir program yaptık. Her hafta sağlıklı ve lezzetli yemek tarifleriyle evlere konuk olan Öğrenci Sofrası, çocuklu ünlü konukları( Demet    Şener, Leyla Alaton gibi) ağırlayarak güzel sohbet eşliğinde izleyicileri      buluşturduk. 7’den 77’ye herkesin ve her kesimin sağlıklı bir yaşam sürmesi için sağlıklı beslenme gerekliliğinin altını önemle çizerek. Bu programda da Milli Eğitim Bakanlığından Sağlık bakanlığında izleyicilerimizden ciddi ilgi gördük.

Tasarımların Efendisi: Süleyman Demirel

 

suleymandemirelportre 

Süleyman Demirel, çalıştığı birbirinden ünlü isimlerin yanı sıra iddialı ve yaratıcı tasarımları ile oldukça gündemde olan, dobra, egolarından arınmış, sevgi dolu başarılı bir tasarımcı. O görkemli showroom’una girdiğiniz anda, ilk birkaç dakika etrafı seyretmekten kendinizi alamıyorsunuz. Yaratıcılık ve farklılık, çalışma alanına da fazlasıyla yansımış, çok samimi bir dost sizi nasıl karşılar ise, o da sizi öyle karşılıyor…

suleymandemirel2 

Demriel sadece ünlüler için kıyafet tasarlamakla yetinmeyip, kendi markası Azor’u 5 yıl önce hayata geçirdi bile… Azor’la modanın kolay ulaşılabilir bir kavram olduğunun altını çizmek isteyen genç tasarımcı ile markasını, tasarımlarını ve Türk moda dünyasını konuştuk…

Adınızın Süleyman Demirel olması size ne gibi avantajlar sağlıyor zira isminiz zaten bir marka…

Avantaj diyebileceğim tek bir nokta var, akılda kalıcı olması. Resmi kurumlarda kendimi ifade edebilmek ve yeni tanıştığım insanları inandırmak için nüfus cüzdanı göstermek zorunda kalmam dışında ise bir dezavantajını yaşamadım.

“Geniş kitlelere hitap etmeyi planladığım için giyilebilirlik, fonksiyonellik ve ekonomi benim önceliklerim arasında yer alıyor.”

Tarzınızı nasıl anlatırsınız, diğer tasarımcılardan farkınız ne?

Her tasarımcının birtakım önemli farklılıkları söz konusudur; hayata bakış açısı, kendisine hedef edindiği kitle ve o kitlenin yaşam tarzı, renklerle olan ilişkisi, modaya yansıtmak istediği ayrıntılar… Diğer tasarımcılara göre hazır giyim sektöründe markalaşmayı planladığım ve daha geniş kitlelere ulaşmak istediğim için koleksiyonlarımda daha çok giyilebilirlik ölçülerine, fonksiyonelliğe ve nasıl daha ekonomik üretilebilirliğe dikkat ediyorum.

suleymandemirel3

Tasarımlarınızda vazgeçemediğiniz detaylar neler?

Koleksiyonlarımda vazgeçemediğim en önemli ayrıntılar, siyah ve danteldir. Bu renk ve materyale karşı ciddi anlamda tutkum var. Koleksiyonlarımda son derece esnek davranırım ve kendimi sınırlamam.

Her tasarımcının hayali olan “marka yaratma” arzusunu siz Azor ile gerçekleştirdiniz, Azor’u bize biraz anlatır mısınız?

Daha önceki iş tecrübelerim ve kendi tarzımı kabul ettirebildiğim müşteri portföyümün desteğiyle, tabii ekibimin de çok ciddi özverileri sonucu, ‘Azor’ ortaya çıktı. 4 yıldan beri de Türkiye genelinde 150 mağaza ve butikte satışa sunuluyor. Koleksiyonumun tamamına gece elbiseleri hakim; mezuniyet baloları için özel abiyeler, kokteyl ve düğün elbiseleri… Aslında Azor’u biraz daha haute couture’e yakın çalıştım. Kumaşlarımız çok özel ve yeni sezon için kendi desenlerimi çizdirdim, bastırdım. Kısacası aslında Azor ve Süleyman Demirel’i birleştirmiş gibi oldum.

Abiyeye olan ilginin sizce sebebi nedir?

Televizyonda hangi diziye bakarsanız bakın, herkes ağır abiye giyiyor. Haliyle ilgi arttı abiyeye. Düşünün, 18 yaş altı gençler için yaşlarına uygun abiyeler hazırlıyorum fakat bana gelen ilköğretim ve lise öğrencileri ağır abiyeleri tercih ediyor! Yaşlarına uygun olmadığı konusunda uyarsam da yanlarında getirdikleri Nicole Kidman ya da Charlize Theron’un fotoğraflarını göstererek ‘Bu kıyafeti istiyorum’ diyorlar.

 

Demet Akalın için vazgeçilmezsiniz, onunla çalışmak zor mu? 

Benim adıma herhangi bir zorluğu yok, çünkü Demet Akalın en az bizler kadar modanın içinde ve trendleri çok yakından takip ediyor. Hazırladığım kıyafetleri ona beğendirmek ya da giydirebilmek için çaba harcamıyorum. Sahne kostümlerine birlikte karar veriyor ve hazırlıyoruz.

“Kendi ayakları üzerinde durabilen, hem ticari hem de üretim-planlama adına ciddi bir sirkülasyon yaşıyorum ve bundan da gayet memnunum.”

suleymandemirel 

Türkiye’de birbirinin aynı işlerin sürekli tekrarlandığı be birkaç kişinin egemenliğinde ilerleyen bir moda sektörü var ve gençlerin o birkaç ismin arasına girmesi biraz zor. Siz de şimdi markanızla bu dünyada yer almaya çalışıyorsunuz, işiniz zor mu sizce?

Türkiye’de moda anlamında yapılan çok da fazla bir şey olmadığını düşünüyorum, gerek hazır giyim adına gerekse haute couture anlamında… Avrupa markaları Türkiye’de çok daha fazla başarı gösteriyor ve ekonomiye yön verdiği kanaatindeyim. Türkiye’de tasarımcıların kendi adlarına oluşturdukları markalarda, Avrupa taklidi ürünler tasarladığını düşünüyorum. Türkiye’de yapılan fashion show’larda tasarımcıların kendi ruhunu ortaya koyduğuna inanmıyorum. O bakımdan o kültleşmiş isimlerin arasında kalmak ya da onlardan sıyrılmak gibi bir çabam yok. Bu isimler de zaten İTKİB’in ciddi destekleriyle ayakta duruyor. Kendi bünyelerinde yaptıkları işi ve maliyetleri kaldırabilecek bir sirkülasyon yaşamıyorlar. Bense kendi ayakları üzerinde durabilen, hem ticari hem de üretim-planlama adına ciddi bir sirkülasyon yaşıyorum ve bundan da gayet memnunum.

suleyman-demirel-tugce-kazaz

Koleksiyondan Notlar:

Süleyman Demirel,  ikinci kişisel defilesinde dünyanın 21. yüzyıldaki utancına; recm cezasına dikkat çekecek. Kan ve ten renklerinin hâkim olduğu koleksiyonun sergileneceği defilenin baş modeli ise  ‘ Tuğçe Kazaz ‘ olacak. Cyrus Nowrasteh ‘in  yönettigi, 2009 ABD yapımı  ‘SOROYAYI TAŞLAMAK’  filminden yola çıkarak ile recm‘i protesto edecek olan Süleyman Demirel’in Mayıs ayında sergileyeceği koleksiyonda kadına yapılan şiddetin ve hiçbir kadının taşlanarak ölümü hak edecek kadar suçlu olamayacağı fikri hâkim. Tuğçe Kazaz, Lara Sayılgan’ın objektifinin karşısına günümüzün şiddet mağduru kadını kimliğiyle geçti.

Röportaj Bengü Arslan tarafından MAG Dergisi için yapılmıştır.

Fotoğraflar: Onur Aykutlu

 

Kalıplara Sığmayan Sıra Dışı ve Kusursuz Bir İş Adamı: Murat Akdoğan

muratakdogan

Murat Akdoğan, iş hayatındaki sıra dışı yaşamı, fikirleri ve uygulamalarıyla kafamızdaki klasik iş adamı profilinden tamamen sıyrılıyor. Baymak, piyasaya ve bankalara yaklaşık 20 milyon dolar borçlanmışken, fabrika artık çalışmıyorken, fabrika müdürü olarak 24 yaşındaki Murat Akdoğan ortaya çıkıyor “Bence girişimci çok ama iyi yönetici az. Girişimciliği bilimsel yönetim anlayışıyla birleştirmeyen şirketler batmaya mahkum” diyecek kadar liderliğine güveniyor veBaymak‘ı bu krizden çıkaracağına yüzde yüz inanıyordu… Nitekim Baymak, krizden çıktı ve Türkiye’de lider isimler arasında yerini aldı. Murat AkdoğanBaymak Yönetim Kurulu Başkanlığı ile yetinmeyip, kimsesiz çocuklar adına bir şeyler yapmalıyım dedi… Kimsesiz çocukların eğitimi için kaynak ararken sağlık sektörüne yönelen ve çok kısa sürede sektöre yön veren konuma gelen Ethica Sağlık GrubuMurat Akdoğan’ın çocukken verdiği sözü yerine getirmesini sağladı ve oluşturduğu bu konsept ile sektöre yön verir hale geldi. Ethica İncirli HastanesiEthica Levent Hastanesi,  Bakırköy Estethica Cerrahi Tıp Merkezi ve Ataşehir Estethica Cerrahi Tıp Merkezi’nden oluşan Ethica Sağlık Grubu hastalarına ayrıcalıklı bir hizmet sunuyor. Gelecek planları arasında da bir Vakıf üniversitesi kurmak yer alıyor. Murat Akdoğan, bence muhteşem bir rol modeli. Vizyonu, o güçlü duruşu, öngörüleri, bilimsel yaklaşımı, empati kurma yeteneği, zekası, gülen gözleri ve karizması ile tam bir lider. Hani bize, derslerde lider ve yönetici arasındaki farkları anlatırlardı ya, hatta liderliğin doğuştan gelen bir özellik olduğunu söylerlerdi… O hem kusursuz bir lider, hem de çalışanlarının hayranlıkla örnek aldığı bir yönetici… Aynı zamanda bir üniversite hocası… BizMAG Dergisi olarak, Murat Akdoğan’ın belki de birçoğunuzun bilmediği bir yönü üzerinde duracak ve sizleri fazlasıyla şaşırtacağız. Murat Akdoğan, modaya oldukça hakim ve neredeyse bir tasarımcı kadar bilgi birikimine sahip… Kumaşlar, aksesuarlar, takım elbiseler… Tasarım yönü de sizi oldukça etkileyecek. Kim bilir, belki bir gün kendi markası ile Murat Akdoğan’ı karşımızda görürüz.

 

Herkes sizi başarılı kariyerinizle tanıyor, biz ise sizin başka bir yönünüz üzerinde duracağız. Moda… Moda ile tanışmanız nasıl oldu?

Moda ile tanışıklığım daha çok küçükken başladı. Eğer cebimde normal bir mağazadan 5 tane t-shirt alabilecek param varsa, ben gider kaliteli ve çizgisini beğendiğim bir mağazadan elimdeki para ile 1 tane t-shirt alırdım. Kendimce iyi bir şey almaya çalışırdım. Mesela bütün yaz atölyede çalışırdım, aldığım ücreti ise gidip güzel bir gömleğe yatırırdım ve resmen onu baştan yaratırdım. Buradan anlıyorum ki o zamandan beri farklı bir gözle bakmışım bu işe.

murakakdoganbaymak 

Modaya olan tutkunuzun yanı sıra kalite tutkusu…

Tutkunun ötesinde bir şey yapmaya çalışmıştım diye düşünüyorum. Geçmişe dönüp bakınca da imkanlar zaten fırsatları yaratıyor; ama imkanım olmadığı zamanda bile seçici olduğumu görüyorum.

 

“Atatürk’ün kendisinin giydiği kıyafetlerdi, büyük gururla taşıdım.”

Ünlü bir modacının katalog çekimlerinde yer alışınızın hikayesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Bu kreasyon tamamen iş adamlarına yönelikti ve farklı bir yüze ihtiyaç vardı. Onun dışında Türkiye’deki mankenler genelde daha casual giyindikleri için takım elbiseyi iyi taşıyamıyorlardı. Bu teklif bana geldiğinde, arkadaşlığımızın da iyi olmasına dayanarak kabul ettim ama ilk defa objektiflere bu şekilde poz vereceğim için de tereddütlerim vardı ve her ihtimale karşı profesyonel bir modelle de aynı çekimlerin yapılmasını istedim. Bu isim de Kıvanç Tatlıtuğ oldu. Fotoğraflar beğenildi ve sonrasında da Atatürk kıyafetleriyle ilgili Anıtkabir’de iki ayrı zaman dilimi içerisinde defile gerçekleşti… Çok özel ve Atatürk’ün kendisinin giydiği kıyafetlerdi, büyük gururla taşıdım.

 

“Bir iş adamıysanız, günümüz trendlerinin dışına çıkmak çok da mümkün değil.”

 murakakdogan-ethica

Sizin için moda ne ifade ediyor?  Günün trendlerine uymak mı yoksa kendi modanızı yaratmak mı hoşunuza giden?

O sezonun trendinin dışına çıkmak çok kolay bir şey değil zaten. Trendin dışına çıkacaksanız farklı bir yaşam tarzınızın olması gerekir. Sanatçı ya da show business içerisinde yer alan biri isen o trendin dışına çok rahatlıkla kayabilirsiniz. Ama bir iş adamıysanız, bir üniversitede hocaysanız çok da sapma gösteremiyorsunuz.  Kendi renk ve ten rengime uygun olmasına özellikle dikkat ediyorum. Ama kesime baktığınız zaman genelde soğuk renkleri tercih ediyorum. Sade ama şık kıyafetleri tercih ediyorum. Detaylara önem veriyorum ve aksesuarlar benim vazgeçilmezim.

 

Dünya modasını da yakından takip ettiğinizi biliyoruz, sevdiğiniz ve tercih ettiğiniz tasarımcılar kimler?

Son zamanlarda Tom Ford diyebilirim. Gerçekten onu izliyorum. Tercih ettiğim markalar var, ama son zamanlarda Tom Ford benim çok beğendiğim bir tasarımcı. Özellikle Gucci’den ayrıldıktan sonra özünü bulduğunu düşünüyorum. Tom Ford’un takım elbiselerinin yanı sıra aksesuarlarını da tercih ediyorum. İnci kol düğmeleri, bileklikleri gerçekten inanılmaz.

muratakdogan-1 

Türkiye’de moda konusunda (özellikle iş adamı olarak) ilkleri uyguluyor ve örnek teşkil ediyorsunuz… Mesela kravatsız, mendil kullanımı gibi…

Son zamanlarda farklı arayışlar içerisindeydim. Şık ama aynı zamanda da rahat iş kıyafetleri. Bunu da kravat takmadan mendil kullanımı ile büyük oranda sağladım.  Bazen de mendil yerine farklı aksesuarlar kullanıyorum… İğneler, broşlar, takılar… Birçoğu da bizzat benim tarafımdan çizilen ve Kapalı Çarşı’da yaptırılan özel şeyler.

 

“Olabildiğince pozitif önyargı oluşturun ki, negatif önyargının dezavantajlarını yaşamadan ilişkiye geçebilin o insanlarla.”

 

Peki, bundan yola çıkarak ileride kendi markanızı yaratma, bunları bir marka altında toplama gibi bir fikir var mı?

Ekonomik faaliyetlerin anlık değiştiğini düşünüyorum. Eskiden bir insanın ön yargı oluşturması üç dakika civarında olurdu. Yani bir insanı ilk gördüğünüzde üç dakikada ön yargı oluşturuyordunuz. Son yapılan araştırmalara göre ilk altı saniyede karşınızdaki kişi hakkında ön yargı oluşturuyorsunuz. Altı saniyeyle üç dakika arasında çok büyük fark var. Düşünebiliyor musunuz, insanların en zor değiştirdiği şey; önyargı. Einstein’ın dediği gibi; önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zor. Dolayısıyla o zaman iş adamıysanız, madem ön yargı oluşma eğilimi çok fazla, demek ki altı saniyede değil hemen… Olabildiğince pozitif önyargı oluşturun ki, negatif önyargının dezavantajlarını yaşamadan ilişkiye geçebilin o insanlarla. Abartıdan kaçınıyorsunuz, bir yandan da pozitif önyargıları yakalamaya çalışıyorsunuz. Kendi markamı yaratmak gibi bir düşünce söz konusu değil. Ben özellikle Türkiye’de genç ama iyi eğitilmiş, dünya trendleri ile Türkiye’deki yatay anlayışları birleştirip bütünleştirebilen, gerek tasarımcıları gerekse de imaj danışmanlarını çok önemsiyorum. Bunların Türkiye özellikle de iş dünyası için önemli olduğunu düşünüyorum. Onların olabildiğince desteklenmesi, fırsatlar verilmesi gerekiyor. Türkiye için bir açık bu. Türkiye’de ihtiyaç var. Türkiye moda konusunda pek çok gelişmiş ülkeden ileride. Bu neden yabancıların tasarımlarıyla yapılmaya çalışılıyor. İmaj danışmanlarının daha aktif olması gerektiğini, onların olabildiğince desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

İş yaşamınızda, iş yerinde de size aynı şekilde bu şıklıkta sürekli bakımlı halde görüyoruz. Burada çalışanlarınıza bir rol modeli oluyorsunuz ve çalışanlarınızı da sürekli bakımlı ve şık görüyoruz. Bu farklılık nasıl oluşuyor, bu bir şirket politikası mı?

Yani sağlık ve güzelliğin ön planda olduğu 3 merkezimiz var biliyorsunuz. Tabii bu hizmeti veriyorsanız, saçınızla, başınızla, makyajınızla bir anlamda giyiminizle uyum sağlamanız gerekiyor. Çünkü karşınızda estetiği, güzelliği arayan insanlar var. Bu bir nebze politikayı gösteriyor, şirket politikasını… Ama bu konuda açık bir durum içerisinde daha üst düzeyde bir üretim noktasına geliyoruz. Bu konu ile ilgili şu anda bir ön çalışma yapılıyor. Hem hekimlerimize hem de çalışanlarımıza imaj danışmanlığı yapacak bir ekiple çalışmayı düşünüyoruz. Yavaş yavaş eğiterek bir noktaya getirdiğimiz insanlarla anca bir politika oluşturabiliriz. Bir işin politikayla, kültür haline gelebilmesi için önce insanlarda davranış değişikliğine yansıması gerekiyor.

 

Alışveriş için tercih ettiğiniz yerler nelerdir?

Geçtiğimiz senelerde Nisan ve Eylül aylarında, genelde senede 2 kere Milano’ya giderdim. Belirli marka ve mağazalarım vardı, çok gezmeden alıp çıkardım. Sonrasında özel tavsiye üzerine Kaan Bey (Gökalp) ile tanıştım. Önce bir gömleklere bakayım dedim nasıl diye. Ardından o başarılı ve yaratıcı tarzı beni etkiledi. Hem tamamen kendine has bir çizgisi vardı, hem fiyat anlamında oldukça uygundu, hem de usta insanlarla çalışarak, hep kaliteli kumaşları tercih ediyordu. Gömleğin ardından bana bir de ceket dikti, ardından da bir takım elbise… Milimetric ile hikayemiz işte böyle başladı.

 

Kıyafet seçiminizde öncelikli dikkate aldığınız şeyler nelerdir?

Eğer kıyafetlerimi yurtdışından alacaksam önce kumaşına bakıyorum. Yani niye bu kadar fiyatı… Dolayısıyla kumaş çok önemli. Türkiye’de eğer iyi modacı olacaksanız, kumaşa para ödeyeceksiniz ve doğru kumaşı kullanacaksınız. Ben Milimetric’e ilk gittiğimde ilk konuşmalarına baktım, kendi kesiminden kendi dizaynından çok kumaşı konuşuyorlardı. İşte dedim doğruyu bilen ve doğruyu satmaya çalışan bir insan. Bu konuda Kaan Bey’in avantajı kumaşı çok iyi bilmesi.

 

“Türkiye’de kadın aksesuarına geldiğin zaman geniş bir yelpaze var. Erkekler için ise seçenek çok kısıtlı.”

 

Hatırı sayılır bir aksesuar koleksiyonunuz var…

Türkiye’de kadın aksesuarına geldiğin zaman geniş bir yelpaze var. Erkekler için ise seçenek çok kısıtlı. Erkekler kıyafetlerini aksesuarlarla zenginleştirebileceklerini ve güzelleştirebileceklerini yavaş yavaş keşfediyor. Kol düğmeleri mesela Türkiye’de çok lüks. Manşetler yavaş yavaş keşfediliyor. Ama çok kolay bulamıyorsunuz her yerde. Ben Kapalıçarşı’da yüz yaşında bir parça buldum mesela, onunla harika bir kol düğmesi tasarlayıp, yaptırdım. Çeşit azlığından bu yola yöneliyorum.

 

Bir sözünüz var;  “İş yerime her girdiğimde her sabah uyandığımda o koltuğu yeniden hak etmek için çabalıyorum.” diyordunuz.

Tabii yani o günü yeniden kazanmak, seneler geçse bile yeniden taze hale gelebilmek bence önemli. O yoğun tempo içerisinde bunla bir de başa çıkabilmek kolay bir şey değil; çünkü hayatta önümüze çok daha fazla kötü şey çıkıyor. Hayatın içerisinde güzel olaylar ise çok fazla değil; o yüzden o güzellikleri yeniden kazanmak lazım. Öyle bir başlangıç yapmak her zaman o kötülüklerden kaçınmak gibi bir şey.

Röportaj Bengü Arslan tarafından MAG Dergi için yapılmıştır.

Bisse’ye Değen Kadın Eli… Asiye Kefeli…

Asiye Kefeli

Bisse sizlerin de çok iyi bildiği gibi bir Dünya markası… Bu başarılı markanın mimarlarından birisi de başarılı iş kadını Asiye Kefeli… Asiye Hanım, 35 yıllık, sektöründe öncü olan markanın Mağazalar ve İletişim Koordinatörlüğü ‘nü başarıyla yürüten ileri görüşlü bir kadın yönetici. Bisse’nin başarı sırrını ise insana yaptıkları yatırımın yanı sıra detaylara önem vermek ve farkındalık yaratmak olarak belirtiyor. Bisse, yurtdışına ihracat yapan Türkiye’nin en köklü erkek giyim markalarından biri, detaylara verdiği önemle özellikle ürettiği eşsiz gömlekleriyle tüm dünyada parmakla gösteriliyor. Erkek markası diyoruz ama Bisse giymek kadınların da hakkı diyenlere de güzel bir sürprizi var Asiye Hanım’ın… Kadınlar için başarılı bir rol modeli olan Asiye Kefeli’den öğreneceğimiz çok şey var… Q Life olarak biz sorduk, o cevapladı ve ortaya tadına doyulmaz lezzetli bir sohbet çıktı…

Şirketin yönetim kadrosuna geç katılmış olmanıza rağmen, işlere bu kadar hâkim olmanızın sırrı nedir?

Bisse’de aktif olarak çalışmadığım zamanlarda bile, eşimin iş seyahatlerinde onu yalnız bırakmaz ve kendisine eşlik ederdim. Fuarlara, iş toplantılarına onunla birlikte katılır, böylelikle de süreçlere, Bisse’nin gelişimine birebir tanıklık ederdim, doğal gelişen bu süreç sanırım bu işteki başarımın en büyük anahtarı oldu.

IMG_9559

Aile şirketlerinde özellikle de kadınsanız bazı ön yargılarla karşı karşıya kalırsınız. Siz bu süreçte neler yaşadınız?

Kadınlar iş yaşamında maalesef bazı ön yargılara maruz kalıyor ama bunun şirkette sergilediğiniz tutum, çalışanlarla kurulan doğru iletişim, donanım ve duygusallığı biraz geri planda tutan bir davranış biçimiyle yenilebileceğini düşünüyorum. Bisse’de yaşadığım sürece gelirsek, en baştan sınırlarımı çizdim diyebilirim. İş yerinde iş kadını Asiye vardı, iş yaşamının dışındaki ortam ve zamanlarda, anne ve eş Asiye… Mustafa Kefeli’nin eşi olmak benim için büyük bir gurur ama eğer başarılı işler yapar, doğru ilişkiler kurarsanız, Asiye Kefeli olarak anılırsınız ve bir süre sonra Mustafa Kefeli’nin eşi olduğunuzu iş yerinde çalışanlar bile fark etmez. Aile şirketinin dezavantajı ise eve iş taşımama şansınızın pek olmamasıdır. Sonuçta karı-kocasınız, yeri geliyor pazar günleri de çalışıyorsunuz. İşle ilgili konuşuluyor, ama çok dozunu kaçırmamak gerekiyor, her şey kararında fazlasıyla yolunda ilerliyor.

IMG_9814

“Bisse giymek kadınların da hakkı…”

Bisse deyince aklımıza erkek ve kalite geliyor. Peki ya kadınlarla bu kaliteyi buluşturmayı düşünüyor musunuz?

Kadın giyimi son yıllarda gelecek planlarımız arasında yer alıyordu ama biz doğru strateji ile pazara girmek adına doğru zamanı bekledik. Koleksiyonumuz şu anda hazır fakat Bisse mağazalarının içerisinde kadın koleksiyonunu konumlandırmaktansa “kadına özel” mağazalar açmak için girişimlerimize devam ediyoruz. Çeşitli AVM’lerde, cadde mağazalarında ve birçok ilde artık kadınlar da Bisse ile tanışacak.

Dünya Markalarının Açık Ara Önünde

Yurt dışında Franchise sistemi ile çalışan Bisse’yi Avrupa, Asya, Avustralya ve Afrika’nın bir çok ülkesinde görmeniz mümkün. Lübnan’daki iç savaş Bisse’yi çok etkilememiş hatta dünya ülkelerinin markalarına göre satışları 1.5 buçuk kat artmış.

İsviçre’de üretilen mısır pamuğundan “Platinum” bir reyon. Platinum bir ayrıcalık mı?

Aslında biz bu koleksiyona özel kumaşlar kullandığımız için bu ismi verdik fakat zamanla oldukça ayrıcalıklı bir statüye kavuşarak, fazlasıyla rağbet görür oldu. 240-2 olarak adlandırdığımız bükümünden kaynaklı kumaşların yanı sıra bu sene koleksiyonumuzun içinde 300-2’ler var. Gömlekte yakalamış olduğumuz platinum reyonunu takım elbise, tek ceket, pantolon ve kol düğümelerine taşıdık. Platinum gömleklerinin en büyük özelliği mısır pamuğundan olması ve İsviçre’de özel olarak üretilmesi. Pamuk, iplik haline gelirken 200 kere bükülerek elde ediliyor. Büküm çoğaldıkça kumaş daha parlak ve ince oluyor.

Yıldızların Tercihi: Bisse

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, meclisin yüzde 95’i Bisse’yi tercih ediyor. Bisse’yi tercih edenler sadece Türk bürokratlar değil… Brad Pitt, Romanya Prensi Charles ve Kevin Costner da Bisse’yi tercih edenler arasında.

Bisse başarılı üniversite öğrencilerini de destekliyor.

‘Geleceğin patronları Bisse giyiniyor’ sloganıyla Türkiye genelindeki üniversitelerde belli ortalamanın üstünde olan öğrencilerin iş yaşamındaki ilk takım elbisesini giydiriyor.

Başarılı bir iş kadının olmanızın ötesinde “Yardım Meleği” lakabınızla da aktif olarak sosyal sorumluluk projelerinde sizi görüyoruz… Bu anlamda da farklı projeleriniz dikkat çekiyor… Bize özellikle Dragon Festivali’nde yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
İki yıldır görme engellilerle Dragon Festivali’ne katılıyoruz, önceki yıllarda onlarla birlikte kürek çekmiştik. Bisse her zaman engellilerin hayata daha sıkı tutunmaları adına farkındalık yaratacak, onların kendilerini değerli hissetmelerini sağlayacak projeler yaratmak misyonunu benimsemiştir. O yüzden ilk sene sadece engellilerin katıldığı kürek yarışını bir adım öteye götürerek çalışanlarımızın da bu aktivite de yer almalarını sağladık, takımın yarısını görme engelliler yarısını ise Bisse çalışanları oluşturuyor. Geçen sene 110 takım arasında altıncı olmak bizi oldukça onurlandırdı, bu yıl daha iyi bir derece elde edeceğimize hepimiz çok inanıyoruz. İki ay boyunca her gün Haliç’te bizzat ben başlarında olarak çalıştık. Bu yıl da aynı şekilde çalışacağız. Hatta takım sayısı arttığı için daha çok çalışmamız gerekiyor. Organizasyon 29 Mayıs’ta yapılacak. Bunun dışında Türk Kalp Vakfı, Türkiye Omurilik Felçliler Derneği, Çaba Derneği ve Sigarayla Savaşanlar Derneği ‘nde aktif olarak görev alıyorum. Ruhsal ve fiziksel eğitim bizim önceliklerimiz arasında yer alıyor. Spor insan sağlığına hem psikolojik hem de fizyolojik katkılar sağlayan bir olgu işte bu yüzden spor dalları üzerinde çalışıp, yetenekli olanları ayırıp, ciddi takımlar kurmayı düşünüyoruz.

Röportaj Q Life Dergisi için Bengü Arslan tarafından yapılmıştır.

İlk Defa 3 Şen Bir Arada

 senailesi

Aslı, Suzan ve Begüm Şen muhteşem bir kış gününde bizleri evlerinde ağırlayarak, ilk defa aynı karede olmanın büyülü enerjisi ile objektiflerimize poz verdiler.

Aralarındaki güzel ve pozitif enerjinin sırrı nedir?

Aslı Şen-  “Birbirimize saygı duymak işin altın kuralı bence. Klasik elti ilişkisi biz de olmadı hiç. Allah’a 1000 şükür.”

Suzan Şen- “Ben, Begüm ve Aslı görümce gelinden daha çok arkadaş kalmayı nadir başaran ailelerdeniz, burada en önemlisi sevgi ve saygıyı yitirmeden iletişim kurabilmek ve biz bunu çok iyi bir şekilde sağlıyoruz.”

Begüm Şen- “Hayata pozitif bakan, birbirine saygılı kişilerin kolaylıkla iletişim kurabildiklerini düşünüyorum, bizim aramızdaki bağ da buna dayanıyor.”

Sosyal yaşamda nelerden hoşlanıyorlar

Suzan Şen boş vakitlerini genelde kızı Melisa ile geçiriyor, dostları onun vazgeçilmezi. Kedi ve köpekleri de olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Hobi olarak fotoğraf çekmeyi seviyor, aynı zamanda bir nostalji hayranı ve eski plakları toplayıp, dinlemenin kendisini günlük hayatın stresinden uzaklaştırdığını söylüyor.

Aslı Şen, çocuklarları ve işinden arta kalan zamanlarda dolu dolu yaşamayı seviyor. Spor unun vazgeçilmezi. Tenis oynamak, pilates ve yürüyüşün kendisini çok mutlu ettiğini söylüyor. Arkadaşlarıyla da vakit geçirmenin değerini de paha biçilmez buluyor.

Begüm Şen, çocuklarının bütün hayatı olduğunu ve tüm programını onlara göre şekillendirdiğini söylüyor. “Gelişme çağında ne kadar çok ilgilenip, iyi bir iletişim kurabilirsem, gelecekte kendilerine güvenli bireyler olacaklarına inanıyorum. Çocuklar okuldayken ve işten arta kalan zamanlarımda arkadaşlarımla birlikte olmaktan büyük keyif alıyorum.” diyor.

Moda ve sezonun trendleri hakkında düşünceleri

Suzan Şen- “Şu anki yeni trendleri kendime çok uygun bulduğumu söyleyemem. Ben görsellikten daha çok, rahatlığı ön planda tutan kıyafetleri tercih ediyorum. “

Aslı Şen- “Moda insanların kendini ifade etme bicimi bence.  Tabii ki bazı trendler bana yakınken bazıları çok uzak. İnsan kendini tanımaya başladıkça, modayı da kendine uyarlamaya başlıyor. Modayı herkes takip ediyor artık ama kendine yakıştıran, stilini ortaya koyan daha az kişi.. Ben bunu yapmaya çalışıyorum.”

Begüm Şen- “Moda, benim için güzellik ve keyif anlamına geliyor. Genellikle kendime yakışan ve içinde rahat hissettiğim kıyafetleri tercih ediyorum.”

Sosyal sorumluluk projelerinde Şen ailesinin yeri ve hissettikleri:

Aslı Şen: “Şen ailesi olarak elimizden geldiğince sosyal sorumluluk projelerine destek olmaktan büyük keyif alıyoruz. Tek bir kalbi mutlu edebiliyorsak bile ne mutlu bize.  Yastığa kafamızı koyduğumuzda, vicdanımızla baş başa kaldığımızda bu projeler  bizi rahat uyutuyor.”

Suzan Şen: “Şen Ailesi olarak bizler genelde cemiyet hayatımızda sorumluluk ve yardım projelerinde görev almaya özen gösteririz, bundan dolayı da ailemle her zaman gurur duyarım çünkü bunu şov amaçlı değil gerçekten gönül hissederek yaparız.”

Begüm Şen- “Sosyal sorumluluk kampanyalarına katılmak kadar, elimden geldiğince, bireysel olarak birilerine yardım etmek de beni çok mutlu ediyor. Tabii ailemin de bu konuda duyarlı olduğunu bilmek ayrıca bir gurur kaynağı…  İki senedir, Bayer’in katkılarıyla yapılan Kadın Sağlığı Gönüllüleri projesinde çalışıyorum ve böyle bir organizasyonun içinde olmak bana büyük bir heyecan veriyor.”

 

Birbirlerinden birbirlerini dinledik…

Aslı Şen için Suzan Şen; Dost, iyi kalpli, yumuşak yürekli, yardımsever ve maviş gözlüm

Aslı Şen için Begüm Şen; Yardımsever,  iyi yürekli, giydiğini yakıştıran, eli açık, gönlü çok büyük.

Suzan Şen için Begüm Şen; Temiz kalpli, yardımsever,iç güzelliği yüzüne yansıyan, iyi bir anne ve iyi bir eş.

Suzan Şen için Aslı Şen; Dost, yengeden öte dost, açık sözlü, içten, sıcakkanlı, pozitif, iyi bir anne ve iyi bir eş.

Begüm Şen için Suzan Şen; Anaç, hayat dolu, insancıl, hayvan sever, bilgisayar kurdu.

Ali Şen deyince;

Aslı Şen- “Sıcacık bakışıyla, çocukların sevgilisi olan DEDE Ali Şen gelir aklıma.  Babamın her zaman önceliği torunlar olduğu için, onlar için dünyayı bile tersine çevirir. Dolayısıyla da çocuklarında gözbebeği.”

Suzan Şen- Harika bir baba, ideal dede ve çok iyi bir eş.

Begüm Şen- “Ali baba deyince aklıma ‘güç’ geliyor. Güçlü bir kişiliğe sahip olduğu için, her zaman lider ve kendinden emin bir duruşa sahip. Ancak benim için altın kalpli bir dede ve Fenerbahçe’nin en karizmatik başkanı…”

Aile kavramının oldukça hasar görmeye başladığı günümüzde, bu kadar kopmaz bağlarla birbirine bağlı bir aileyi korumanın sırrı:

Aslı Şen;” Biz ailemizden ne gördüysek o şekilde hem birbirimize hem çocuklarımıza davranıyoruz. Ali babamın esine olan aşkı, rahmetli babamın anneme olan sevgisi ve saygısı bizim rehberimiz. Birbirimizi çok sevdiğimiz için beraber olmak bizim için bir zorunluluk değil bir  keyif ortamı oluyor  dolayısıyla.”

Suzan Şen; “En önemlisi babam ve annemin birleştirici sevgisi bizi her zaman bir arada tutmuştur. Ayrıca her konuda birimize koşulsuz destek veririz, bununla daima gurur duymuşumdur. Maalesef ki günümüzde çoğu insan maddiyatı ön plana çıkarıyor. Tam aksine Şen ailesi olarak  bizler manevi duygularımızı önemseriz, bu da aile içindeki bağlılık, sevgi ve saygımızı daha da güçlendiriyor.”

Begüm Şen; “Herkes birbirine sevgi ve saygı duyarsa bu zor olmuyor. Çocuklar doğduktan sonra aile olmanın değerini daha iyi anladım diyebilirim, bu nedenle bizi bugünlere getiren büyüklerimize zaman ayırmaktan büyük zevk alıyorum. İzmir’de yaşayan ailem sık sık ziyaretimize geliyorlar. Aynı düşünce yapısına sahip bireylerden oluşan, büyük bir aileye mensup olmak beni çok mutlu ediyor. “

Röportaj: Bengü Arslan / Fotoğraflar: Ünal Atılgan

Quality of Magazine Dergisi için yapılmıştır.

 

Yönünü İçgüdülerine Göre Belirleyen Kusursuz Tasarımcı: Begüm Salihoğlu


1983 İstanbul doğumlu olan Begüm Salihoğlu, ortaokulu St. Pulcherie Kız Ortaokulu’nda, liseyi St. Benoit Lisesi’nde okudu. Kendisini baskıya gelemeyen, özgürlüğüne düşkün biri olarak tanımlayan Salihoğlu’nu kendi haline bırakarak, yaratıcı ve etkileyici tasarımlara imza attığını gözlemleyebilirsiniz. Değişik ülkelere seyahat etmeyi çok seven tasarımcı, farklı kültürleri tanımaktan zevk alıyor. Bunun dışında enerjisinin tutmadığı insanlarla asla çalışmıyor, iyi elektriği de kötü elektriği de hemen alıyor ve hayatta yönünü hep içgüdülerine göre belirliyor. ROMAN için yeni bir koleksiyon tasarlayan Begüm Salihoğlu koleksiyonu ve modaya dair her şeyi Q Life ile paylaştı.

Yurtdışında Fransızca işletme alanında eğitim almaya gittikten sonra bunun yanlış karar olduğunu düşünüp, bambaşka bir alana, yani  ‘modaya’ yönelmişsiniz. Böyle cesaret gerektiren bir karara nasıl vardınız? Aileniz bu kararınızı nasıl karşıladı?

Hayalim hep üniversiteyi Amerika’da okumaktı, çünkü orada sizi yönlendiriyorlar, yeteneğiniz olan, merakınız olan konularda eğitmeye teşvik ediyorlar. Ben ailemi çok zor ikna ettim yurtdışında okumak için, hatta işin aslı ikna bile etmedim resmen emrivaki yaptım, okullara başvurdum, sınavlara girdim ve Boston’da Northeastern University’e kabul edildim. Ancak oraya hep transfer olacağım bir okul gözüyle baktım çünkü aklımda hep modayla ilgili bir şey yapmak vardı.

     Direk moda okumaya neden gitmediniz?

Ben aileme “ben moda okumaya, Amerika’ya gideceğim!” deseydim asla izin vermezlerdi ve bunu şımarıkça değerlendirirlerdi. Çok uzun bir sure önce olmasa da o zaman moda okumak sadece hayali bir şeydi, okunmazdı, isletme okunurdu çünkü o zamanlar… İşletme okursan her isi yaparsın bilinci vardı. Nitekim benim ailemde buna inanıyordu. Ben portfolyo hazırlayıp başvurduğum zaman bütün istediğim okullardan kabul edilmiştim. Bundan haberi olmayan ailem ise beni ziyarete geldiği gün havaalanında öğrendiğinde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Çünkü ben “hazır mısınız New York’a taşınıyorum! Hem de moda okumaya Parsons’a kabul edildim!” dediğimde ne yapacaklarını şaşırmışlardı ama içten içe çok gururlanmışlardı. 

Dünyanın  önde gelen moda okullarından biri olan Parsons School of Design’da eğitim gördükten sonra pek çok başarılı işler yapmışsınız. Jill Stuart, Huseyin Çağlayan gibi ünlü modacılarla çalışmış olmanız da bunlara örnek. Bütün bu deneyimlerin,  şimdi kendi markanızın adı altında yaptığınız tasarımlarınızda bir etkisi var mı?

Tabii ki de var, olmaz olur mu? Onlar yıllardır bu sektörde olan, büyük bir tecrübeye sahip tasarımcılar. Hala da onlar gibi başarılı olmak için kendimi geliştirmeye çalışıyorum.  Hüseyin Çağlayan muhteşem bir yaratıcı beyin, hatta o bir dahi diyebiliriz! Onunla çok kısa bir dönem ben Paris’te Via Malaura Showroom’da çalışırken defilesi için çalıştık.  O kadar kısa zamanda bile ekibiyle olan müthiş enerjisine tanık oldum. Ekip gücünü bu tecrübemle birlikte daha çok beynime kazıdım ve bende ayni şekilde ekibimle güzel bir enerji yakaladım. Bunun isinizde başarılı olmak için bu çok önemli bir ayrıntı olduğuna inanıyorum, tek başına asla var olamazsınız. 

Haute-couture koleksiyonunuzun tanıtımı için yapılan çekimde model olarak Azra Akın’ı seçme sebebiniz nedir?

Azra Akın çok naif bir yüz, pürüzsüz ve çok sade bir güzelliği olan bir kadın. Hareketleri, içtenliği ve enerjisiyle çok rahat çalıştığım bir isimdi, çok kısa sürede de çok yakın arkadaş olduk onunla. Kıyafetlerimi çok güzel taşıyor ve onun zarifliğinde kıyafetler daha farklı ön plana çıkıyor. 

Haute-couture koleksiyonunuzdaki kıyafetler dişiliği ön plana çıkaran türden. Bu koleksiyonu tasarlarken kafanızda kurguladığınız, ulaşmak istediğiniz kadın profilinden bahseder misiniz?

Bu koleksiyon ile ulaşmak istediğim müşteri profili yaşı ne olursa olsun her daim sik ve sofistike görünmek isteyen, kendini özel hissetmek ve başkasına benzemek gibi bir opsiyonu asla kabul etmek istemeyen bir profil vardı kafamda.  Bana gelen müşteri biliyor ki asla başkasında ayni elbiseyi göremeyecek. 

Koleksiyonda vücut hatlarını  ortaya çıkaran straplez elbiseler, parlak kumaşlar ve payetler göze çarpıyor. Önümüzdeki sezonun gece kıyafetlerinde bu detaylara sıkça rastlayacak mıyız?

Kadınlar her zaman vücut hatlarını en güzel gösteren, farklı ve kendini diğer kadınlardan ayıracak kadar iddialı kıyafetleri severler. Biz de bu yüzden her zaman bu detaylara yer vereceğiz. Gece kıyafetlerinde biraz parıltı gece loş ışıkta kendini gösterir, bu yüzden sıkça bu detaya rastlayacağız.

Begum_Salihoglu_azraakin

Moda dünyasının stresli atmosferi özel hayatınızı nasıl etkiliyor? 

Çok çok stresli bir iş gerçekten, dışarıdan çok eğlenceli gözüküyor ama kendi işyerinize sahip olmak demek ciddi olmanız ve devamlı isinize sahip çıkmanız demek.  Her detayıyla bizzat kendim ilgileniyorum, kontrol bende olmadığında rahatsız olan bir tipim bu yüzden ön muhasebesinden, pazarlamasına, satışa kadar her şeyi kendim organize ediyorum.  Bu da demek oluyor ki özel hayatim için sadece uyumaya eve gidebiliyorum. 3 haftalık evliyim ama daha evimde bardağımı koyacak sehpam yok J Kendime hiç vakit ayıramamaktan biraz şikâyetçiyim ama bu da işimin bir parçası ve işimi çok seviyorum bu yüzden rahat katlanıyorum sanırım. 

Hem Haute-Couture hem Ready-to-wear koleksiyonları hazırlıyorsunuz. Bu ikisi arasından sizin tasarlamaktan en çok zevk aldığınız koleksiyon hangisidir?

Ben her ikisini de tasarlarken keyif alıyorum. Haute couture de sadece yaratıcılığınızın sınırlarını çok daha fazla zorlayabiliyorsunuz ve karsınızdaki de sizi gerçekten anlayan ve yeniliklere açık olan bir müşteriyse ortaya mutlaka muhteşem bir iş çıkıyor. Hazır giyim de ise daha çok ihtiyaca yönelik tasarımlar yapmak durumundasınız çünkü tek tek satmak gibi bir lüksünüz maddi açıdan olamaz. Hazır giyim de büyük bir kitleye hitap etmek için hedef kitlenizi de iyi tanımanız ve buna göre tasarımlar yapmanız gerekir.  Biz Roman ile bu deneyimi yaşadık ve hazır giyim bundan sonra daha çok odaklandığım bir alan oldu çünkü dünyaya açılmanın yolu bu. 

Begüm Salihoğlu’nun tasarımları  nasıl bir tarz benimseyen kadınlara hitap etmektedir?

Begum_Salihoglu_azrakin-benguarslan

Kendine güvenen, sade ve sofistike ama ayni zamanda detaylarda iddialı olmayı seven, dişiliğini ön plana çıkarmak isteyen bayanlara daha çok hitap ediyoruz. 

Gelecek sezon için her kadının gardırobunda bulunmalı dediğiniz parçalar nelerdir?

Gelecek sezon her kadının gardırobunda Roman’a hazırladığımız koleksiyondan bir kokteyl elbisesi mutlaka bulunmalı. Bu koleksiyonu hazırlarken her sezon acil durumlarda ihtiyacımıza koşan renk alternatifleriyle birlikte küçük siyah elbiseler tasarladım. Bunun dışında midi boy yüksek belli etekler, derin yırtmaç detaylı elbiseler eğer vücudunuz müsaitse mutlaka gelecek sezon bulunmalı. 

Marka ve tasarımcı  işbirliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Eğer tasarımcı köklü bir marka ile çalışıyorsa ve o markanın müşterisine de sadık kalarak yeni bir soluk getiriyorsa o zaman o işbirliği çok doğru bir işbirliği olur.  Tasarımcıların çok radikal değişikliklere giderek markayı tamamen bambaşka şekilde değiştirmeye çalıştığında başarısız olduklarını görüyoruz.  Marka ve tasarımcı işbirlikleri devam ederse markalar yeniliğe açık olan müşteri kitlesine de hitap etmiş olurlar diye düşünüyorum. 

ROMAN markası  için hazırladığınız koleksiyonun teması nedir ve sizi gerçekten tatmin eden bir iş mi oldu?

Koleksiyonda 1940’larin izlerini 1990’lar minimalizmi ile karıştırdım. Kesimleri vücut hatlarını en iyi ve en ince gösterecek şekilde tasarladım.  İki farklı tema yarattık, birincisi geometrik kesikleriyle ve asimetrik detaylarla daha genç daha dinamik bir line oldu. Diğer temada ise biraz daha ağır ve sofistike bir line tasarladım. Taş işlemeli kordon detaylarla elbiseye aksesuarla birlikte tasarlanmış hissi vermeye çalıştık.  Sırt detaylarına, kollarda islemelere, transparanlığa ve parıltıya odaklandık ve ortaya her yaştan kadına hitap eden, çok şık bir koleksiyon çıktı. Kumaşlarda dokumlu krepleri, ipek şifonları ve likralı vücudu saran çok iyi kumaşlarla çalıştık. Renklerde ise gülkurusu, zeytin yeşili, mor, siyah ve şampanya renkleriyle oynadık.

Röportaj: Bengü Arslan tarafından MAG Dergisi için yapılmıştır.